Almanya'nın 'soykırım' kararının nedeni ortaya çıktı!

07.06.2016 - 12:48, Güncelleme: 26.12.2020 - 11:31
 

Almanya'nın 'soykırım' kararının nedeni ortaya çıktı!

Alman Meclisinin, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanımasının ardından Türkiye-Almanya ilişkilerinde gergin bir döneme adım atıldı. Almanya’nın sembolik ve bağlayıcılığı olmayan tasarıyı kabul etmesi, Türkiye’nin özellikle mülteci krizine yönelik Avrupa Birliği politikaları çerçevesinde artan stratejik önemini ve rolünü azaltmaya veya engellemeye yönelik bir hamle olarak yorumlanıyor

  Federal Almanya Meclisi’nde Hıristiyan Birlik  Partileri (CDU / CSU), Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisi tarafından  hazırlanan ve meclise gelene kadar içeriği gizli tutulan Ermeni soykırımı  iddialarını tanıyan tasarı önergesinin 2 Haziran Perşembe günü oy çokluğuyla  kabul edilmesi farklı yönleriyle tartışılmaya devam ediyor. Almanya Cumhurbaşkanı  Joachim Gauck’un 24 Nisan 2015’te Ermeni iddiaları ile ilgili    yaptığı  açıklamada "Ermenilerin kaderi, 20'nci yüzyıla dehşet veren bir şekilde damgasını  vuran toplu kıyım, etnik temizlik, tehcirler ve evet soykırım tarihi için bir  örnektir" ifadesiyle yol açtığı tartışmaların ardından Türkiye-Almanya ilişkileri  soykırım iddialarını kabul eden bu tasarı ile oldukça gergin bir döneme girmiş  oldu.   Başbakan Angela Merkel, Başbakan yardımcısı Sigmar Gabriel ve  Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in katılmadığı oylama sonrasında Türkiye  Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nun istişarelerde bulunmak üzere  Türkiye'ye geri çağrılırken akabinde Dışişleri Bakanlığı yaptığı resmi  açıklamada, Alman Federal Meclisi’nin kabul ettiği bu tasarının tarihi  siyasileştiren, geçmişin özgürce konuşulmasını engelleyen, bir tabu haline  getirilen Ermeni anlatısını tartışılmaz bir gerçek gibi dayatmaya çalışan,  cehalet ve hukuka saygısızlık örneği olarak görüldüğünü vurguladı. İDDİALAR TARİHSEL GERÇEKLİK OLARAK SUNULDU Alman Federal Meclisi’nin kabul ettiği dört sayfalık tasarı metni  içerik olarak incelendiğinde ispatlanmamış iddiaların tarihsel gerçeklik gibi  vurgulandığı, hala araştırılmakta olan tarihsel olayların kesinlik ifade eden  cümlelerle hükme bağlandığı ve Türkiye’nin de burada vurgulanan hükümleri kabul  etmesi gerektiği iddiaları açıkça görülmektedir. Tasarı metninde özet olarak  aşağıdaki üç nokta içerik ve vurgu bakımından öne çıkmaktadır: Osmanlı İmparatorluğu'nda o dönem iktidarı elinde bulunduran Jöntürk  rejiminin emri ile  24 Nisan 1915’ten itibaren planlı bir şekilde bir milyondan  fazla Hristiyan Ermeni, Süryani ve Keldani tehcir ve katliama maruz kalmış ve  neredeyse tamamen yok edilmişlerdir. Yaşanan bu kitlesel imha, etnik temizlik ve  tehcir soykırımlar tarihi açısından örnek teşkil etmektedir.  Federal Almanya Cumhuriyeti 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı  İmparatorluğu’nun baş müttefiki olan Alman İmparatorluğu’nun gerek siyasi gerekse  askeri yönetiminin Ermenilerin tehciri ve katledilişi konusunda bilgisi  bulunduğunu ve bu sürece dahil olduğunu kabul etmektedir. Meydana gelen olayların  en önemli resmi kaydı niteliğinde olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yapmış  Alman büyükelçi ve konsolosların raporlarına dayanan Alman Dışişleri’ndeki  evraklar da katliamların ve tehcirin planlı uygulanışını belgelemektedir. Federal  Almanya Meclisi Alman İmparatorluğu’nun bu suçlara ortaklığını ve tarihi  sorumluluğunu kabul etmektedir. Türkiye ise bugüne kadar Ermenilere yönelik  tehcir, zulüm ve cinayetlerin planlı bir şekilde uygulanmış olduğunu ya da tehcir  sırasındaki kitlesel ölümlerin ve yapılan katliamların Osmanlı yönetimini arzusu  dahilinde olduğunu inkar etmektedir. Özet olarak Federal Almanya Meclisi’nin amaçları arasında Türkiye’yi o  dönemin tehcir ve katliamları ile açık bir şekilde yüzleşmeye teşvik etmek ve  Ermeni halkı ile barışın temelini oluşturmak, Türkiye ve Ermenistan hükümetlerini  donmuş durumda olan ilişkilerin normalleşmesi konusunda desteklemek, Türkiye ve  Ermenistan hükümetlerini 2009’da imzalanan ve tarihi bilimsel yöntemle ele alacak  bir komisyonun kurulması, diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması ve ortak  sınırın açılmasını öngören protokolün onayı için ikna etmek bulunmaktadır. ALMANYA KENDİ ARŞİV BELGELERİYLE YETİNDİ Metinde görüldüğü üzere, başta Ermenistan olmak üzere Kudüs ve  Boston’daki Taşnak arşivlerinin hala kapalı olmasına rağmen Almanya Federal  Meclisi’nin sadece kendi arşiv belgelerini kaynak göstererek, varsayımlar  üzerinden tarihsel sonuçlara ulaşması ve ken-dilerince kesin olduğunu iddia  ettikleri hüküm niteliğinde saptamalar yapması tasarının iddia edildiği gibi  Türkiye ve Ermenistan arasındaki meselelerin çözümünden ziyade siyasi bir arka  planının ve hedefinin olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda Almanya  Federal Meclisi bu tasarı ile kendisini bir hakem gibi göstermeye çalışsa da,  daha çok bir hakim gibi Türkiye’yi metindeki dolaylı ifadelerle suçlu ilan  etmiştir. Türkiye ile siyasi, ekonomik ve askeri anlamda derin bağları olan  Almanya’nın böyle bir tasarıyı meclisinde onaylaması şüphesiz birçok soruyu da  beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda tasarı metninin içeriğinin yanı sıra  burada dikkati çeken asıl önemli husus tasarının meclise getirilişinin  zamanlamasıdır. Alman makamlarının tasarının zamanlaması ile ilgili yöneltilen  sorulara konunun meclise getirilmesinin aslında oldukça geç kalınmış bir karar  olduğunu söylemeleri ve kararın siyasi bir arka planının olmadığını  belirtmelerine karşın bu beyanlar tatmin edici olmaktan uzak görünmektedir.  Ayrıca Başbakan Angela Merkel, Başbakan yardımcısı Sigmar Gabriel ve Dışişleri  Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in oylamaya katılmamalarına rağmen yaptıkları  açıklamalarda tasarıyı desteklediklerini, Türkiye ile Ermenistan arasındaki  diyaloğu teşvik etmek ve bu ülkelerin olayları birlikte değerlendirmesi için her  türlü çabayı harcamak istediklerini belirtmeleri de tasarının kendi isteklerinin  dışında meclise getirildiği tezini çürütmüştür. MÜLTECİ KRİZİ VE TÜRKİYE'NİN ARTAN STRATEJİK GÜCÜ Almanya meclisinin Ermeni iddialarına ilişkin kararını, Avrupa’ya  mülteci akınını önlemek amacıyla mart ayında Türkiye ile Avrupa Birliği arasında  imzalanan anlaşmayla bağlantılı olarak da ele almak gerekiyor. Türkiye’nin  anlaşmayla ilgili olarak Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği ülkelerine kendi  şartlarını kabul ettirmiş olması, Avrupa'da hükümet partileri, muhalefet  partileri ve Avrupa Parlamentosu üyelerinin de bulunduğu geniş bir kesim  tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi ve Türkiye’nin bu diplomatik başarısı  Avrupa Birliği ülkelerinin hezimeti olarak yorumlandı. Bu eleştirilerden en çok etkilenen ülke ise Avrupa Birliği’nin lideri  konumundaki Almanya ve özelde ise Angela Merkel hükümeti oldu. Özellikle mart  ayındaki eyalet seçimlerinde yaşanan yüksek orandaki oy kaybından sonra oldukça  büyük bir baskı altında olan Angela Merkel hükümeti Türkiye’ye karşı pasif  kalmakla da yoğun bir şekilde eleştirildi. Bunun yanında Türkiye ve AB arasında  imzalanan anlaşma ile Türkiye’ye vaat edilen vize muafiyeti meselesi Almanya  başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında hararetli bir tartışma  konusu olarak gündemde yer bulmaya devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında Almanya’nın kabul ettiği bu sembolik ve  bağlayıcılığı olmayan tasarı ile Türkiye’nin özellikle Avrupa Birliği  politikaları çerçevesinde artan stratejik önemini ve rolünü azaltmaya veya  engellemeye yönelik bir hamle içerisinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Merkel  hükümetinin bu tasarı ile stratejik gücü artan Türkiye’yi siyasi anlamda baskı  altına almaya çalıştığı, aynı zamanda ülke içinde artan muhalefeti de dindirmeye  yönelik psikolojik bir etki yaratma beklentisi içinde olduğu ihtimaller  içerisinde gözükmektedir. Bir diğer dikkat çeken nokta ise tasarının kabulünden sonra Alman  makamlarının yaptığı açıklamalarda Almanya’nın Türkiye ile derin ve köklü  ilişkilerine vurgu yaparak amaçlarının Türkiye’yi kaybetmek olmadığını ve her  şeye rağmen Türkiye ile olan siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini sürdürmek  istediklerini söylemeleri. Yani Almanya’nın bu tasarı ile Türkiye’yi siyasi  anlamda izole etmek istemediğini ama dolaylı olarak baskı altına almayı  hedeflediğini söylemek yanlış olmaz. Bu tasarı ile birbiriyle siyasi, ekonomik ve askeri anlamda uzun ve  köklü bağlara sahip Türkiye ve Almanya ilişkilerinin kısa vadede olumsuz  etkileneceğini, ayrıca bu durumun Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerine de  yansıyacağı öngörülebilir. Almanya’nın bu tasarı ile Türkiye’yi siyasi anlamda  baskı altına alarak özellikle Türkiye’nin gelişen siyasi ve stratejik gücünü  sınırlamayı hedeflediğini ama aynı zamanda Türkiye ile olan derin ilişkilerini  riske atmak istemediği de açık bir şekilde görülmektedir.
Alman Meclisinin, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanımasının ardından Türkiye-Almanya ilişkilerinde gergin bir döneme adım atıldı. Almanya’nın sembolik ve bağlayıcılığı olmayan tasarıyı kabul etmesi, Türkiye’nin özellikle mülteci krizine yönelik Avrupa Birliği politikaları çerçevesinde artan stratejik önemini ve rolünü azaltmaya veya engellemeye yönelik bir hamle olarak yorumlanıyor

 

Federal Almanya Meclisi’nde Hıristiyan Birlik  Partileri (CDU / CSU), Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisi tarafından  hazırlanan ve meclise gelene kadar içeriği gizli tutulan Ermeni soykırımı  iddialarını tanıyan tasarı önergesinin 2 Haziran Perşembe günü oy çokluğuyla  kabul edilmesi farklı yönleriyle tartışılmaya devam ediyor. Almanya Cumhurbaşkanı  Joachim Gauck’un 24 Nisan 2015’te Ermeni iddiaları ile ilgili    yaptığı  açıklamada "Ermenilerin kaderi, 20'nci yüzyıla dehşet veren bir şekilde damgasını  vuran toplu kıyım, etnik temizlik, tehcirler ve evet soykırım tarihi için bir  örnektir" ifadesiyle yol açtığı tartışmaların ardından Türkiye-Almanya ilişkileri  soykırım iddialarını kabul eden bu tasarı ile oldukça gergin bir döneme girmiş  oldu.
 

Başbakan Angela Merkel, Başbakan yardımcısı Sigmar Gabriel ve  Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in katılmadığı oylama sonrasında Türkiye  Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nun istişarelerde bulunmak üzere  Türkiye'ye geri çağrılırken akabinde Dışişleri Bakanlığı yaptığı resmi  açıklamada, Alman Federal Meclisi’nin kabul ettiği bu tasarının tarihi  siyasileştiren, geçmişin özgürce konuşulmasını engelleyen, bir tabu haline  getirilen Ermeni anlatısını tartışılmaz bir gerçek gibi dayatmaya çalışan,  cehalet ve hukuka saygısızlık örneği olarak görüldüğünü vurguladı.

İDDİALAR TARİHSEL GERÇEKLİK OLARAK SUNULDU

Alman Federal Meclisi’nin kabul ettiği dört sayfalık tasarı metni  içerik olarak incelendiğinde ispatlanmamış iddiaların tarihsel gerçeklik gibi  vurgulandığı, hala araştırılmakta olan tarihsel olayların kesinlik ifade eden  cümlelerle hükme bağlandığı ve Türkiye’nin de burada vurgulanan hükümleri kabul  etmesi gerektiği iddiaları açıkça görülmektedir. Tasarı metninde özet olarak  aşağıdaki üç nokta içerik ve vurgu bakımından öne çıkmaktadır:

Osmanlı İmparatorluğu'nda o dönem iktidarı elinde bulunduran Jöntürk  rejiminin emri ile  24 Nisan 1915’ten itibaren planlı bir şekilde bir milyondan  fazla Hristiyan Ermeni, Süryani ve Keldani tehcir ve katliama maruz kalmış ve  neredeyse tamamen yok edilmişlerdir. Yaşanan bu kitlesel imha, etnik temizlik ve  tehcir soykırımlar tarihi açısından örnek teşkil etmektedir.

 Federal Almanya Cumhuriyeti 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı  İmparatorluğu’nun baş müttefiki olan Alman İmparatorluğu’nun gerek siyasi gerekse  askeri yönetiminin Ermenilerin tehciri ve katledilişi konusunda bilgisi  bulunduğunu ve bu sürece dahil olduğunu kabul etmektedir. Meydana gelen olayların  en önemli resmi kaydı niteliğinde olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yapmış  Alman büyükelçi ve konsolosların raporlarına dayanan Alman Dışişleri’ndeki  evraklar da katliamların ve tehcirin planlı uygulanışını belgelemektedir. Federal  Almanya Meclisi Alman İmparatorluğu’nun bu suçlara ortaklığını ve tarihi  sorumluluğunu kabul etmektedir. Türkiye ise bugüne kadar Ermenilere yönelik  tehcir, zulüm ve cinayetlerin planlı bir şekilde uygulanmış olduğunu ya da tehcir  sırasındaki kitlesel ölümlerin ve yapılan katliamların Osmanlı yönetimini arzusu  dahilinde olduğunu inkar etmektedir.

Özet olarak Federal Almanya Meclisi’nin amaçları arasında Türkiye’yi o  dönemin tehcir ve katliamları ile açık bir şekilde yüzleşmeye teşvik etmek ve  Ermeni halkı ile barışın temelini oluşturmak, Türkiye ve Ermenistan hükümetlerini  donmuş durumda olan ilişkilerin normalleşmesi konusunda desteklemek, Türkiye ve  Ermenistan hükümetlerini 2009’da imzalanan ve tarihi bilimsel yöntemle ele alacak  bir komisyonun kurulması, diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması ve ortak  sınırın açılmasını öngören protokolün onayı için ikna etmek bulunmaktadır.

ALMANYA KENDİ ARŞİV BELGELERİYLE YETİNDİ

Metinde görüldüğü üzere, başta Ermenistan olmak üzere Kudüs ve  Boston’daki Taşnak arşivlerinin hala kapalı olmasına rağmen Almanya Federal  Meclisi’nin sadece kendi arşiv belgelerini kaynak göstererek, varsayımlar  üzerinden tarihsel sonuçlara ulaşması ve ken-dilerince kesin olduğunu iddia  ettikleri hüküm niteliğinde saptamalar yapması tasarının iddia edildiği gibi  Türkiye ve Ermenistan arasındaki meselelerin çözümünden ziyade siyasi bir arka  planının ve hedefinin olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda Almanya  Federal Meclisi bu tasarı ile kendisini bir hakem gibi göstermeye çalışsa da,  daha çok bir hakim gibi Türkiye’yi metindeki dolaylı ifadelerle suçlu ilan  etmiştir.

Türkiye ile siyasi, ekonomik ve askeri anlamda derin bağları olan  Almanya’nın böyle bir tasarıyı meclisinde onaylaması şüphesiz birçok soruyu da  beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda tasarı metninin içeriğinin yanı sıra  burada dikkati çeken asıl önemli husus tasarının meclise getirilişinin  zamanlamasıdır. Alman makamlarının tasarının zamanlaması ile ilgili yöneltilen  sorulara konunun meclise getirilmesinin aslında oldukça geç kalınmış bir karar  olduğunu söylemeleri ve kararın siyasi bir arka planının olmadığını  belirtmelerine karşın bu beyanlar tatmin edici olmaktan uzak görünmektedir.  Ayrıca Başbakan Angela Merkel, Başbakan yardımcısı Sigmar Gabriel ve Dışişleri  Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in oylamaya katılmamalarına rağmen yaptıkları  açıklamalarda tasarıyı desteklediklerini, Türkiye ile Ermenistan arasındaki  diyaloğu teşvik etmek ve bu ülkelerin olayları birlikte değerlendirmesi için her  türlü çabayı harcamak istediklerini belirtmeleri de tasarının kendi isteklerinin  dışında meclise getirildiği tezini çürütmüştür.

MÜLTECİ KRİZİ VE TÜRKİYE'NİN ARTAN STRATEJİK GÜCÜ

Almanya meclisinin Ermeni iddialarına ilişkin kararını, Avrupa’ya  mülteci akınını önlemek amacıyla mart ayında Türkiye ile Avrupa Birliği arasında  imzalanan anlaşmayla bağlantılı olarak da ele almak gerekiyor. Türkiye’nin  anlaşmayla ilgili olarak Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği ülkelerine kendi  şartlarını kabul ettirmiş olması, Avrupa'da hükümet partileri, muhalefet  partileri ve Avrupa Parlamentosu üyelerinin de bulunduğu geniş bir kesim  tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi ve Türkiye’nin bu diplomatik başarısı  Avrupa Birliği ülkelerinin hezimeti olarak yorumlandı.

Bu eleştirilerden en çok etkilenen ülke ise Avrupa Birliği’nin lideri  konumundaki Almanya ve özelde ise Angela Merkel hükümeti oldu. Özellikle mart  ayındaki eyalet seçimlerinde yaşanan yüksek orandaki oy kaybından sonra oldukça  büyük bir baskı altında olan Angela Merkel hükümeti Türkiye’ye karşı pasif  kalmakla da yoğun bir şekilde eleştirildi. Bunun yanında Türkiye ve AB arasında  imzalanan anlaşma ile Türkiye’ye vaat edilen vize muafiyeti meselesi Almanya  başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında hararetli bir tartışma  konusu olarak gündemde yer bulmaya devam ediyor.

Bu açıdan bakıldığında Almanya’nın kabul ettiği bu sembolik ve  bağlayıcılığı olmayan tasarı ile Türkiye’nin özellikle Avrupa Birliği  politikaları çerçevesinde artan stratejik önemini ve rolünü azaltmaya veya  engellemeye yönelik bir hamle içerisinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Merkel  hükümetinin bu tasarı ile stratejik gücü artan Türkiye’yi siyasi anlamda baskı  altına almaya çalıştığı, aynı zamanda ülke içinde artan muhalefeti de dindirmeye  yönelik psikolojik bir etki yaratma beklentisi içinde olduğu ihtimaller  içerisinde gözükmektedir.

Bir diğer dikkat çeken nokta ise tasarının kabulünden sonra Alman  makamlarının yaptığı açıklamalarda Almanya’nın Türkiye ile derin ve köklü  ilişkilerine vurgu yaparak amaçlarının Türkiye’yi kaybetmek olmadığını ve her  şeye rağmen Türkiye ile olan siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini sürdürmek  istediklerini söylemeleri. Yani Almanya’nın bu tasarı ile Türkiye’yi siyasi  anlamda izole etmek istemediğini ama dolaylı olarak baskı altına almayı  hedeflediğini söylemek yanlış olmaz.

Bu tasarı ile birbiriyle siyasi, ekonomik ve askeri anlamda uzun ve  köklü bağlara sahip Türkiye ve Almanya ilişkilerinin kısa vadede olumsuz  etkileneceğini, ayrıca bu durumun Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerine de  yansıyacağı öngörülebilir. Almanya’nın bu tasarı ile Türkiye’yi siyasi anlamda  baskı altına alarak özellikle Türkiye’nin gelişen siyasi ve stratejik gücünü  sınırlamayı hedeflediğini ama aynı zamanda Türkiye ile olan derin ilişkilerini  riske atmak istemediği de açık bir şekilde görülmektedir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.