Gebze Ticaret Odası'nda ki Sırlar

Gebze 07.08.2018 - 10:11, Güncelleme: 26.12.2020 - 11:33
 

Gebze Ticaret Odası'nda ki Sırlar

Türkiye’nin ekonomik olarak çalkantılı bir dönemden geçtiğini yazmak sanırım gerçek dışı bir söylem olmaz. Özellikle dolar başta olmak üzere döviz ve altının Türk Lirası ile karşılaştırması ülke insanının karamsar bir düşünceye de sürüklüyor. Ticari, sanayi odaların başkanları, SİAD başkanları hatta ekonomisi dev boyutlara gelmiş holding yöneticileri ekonomi yorumları ile umut verseler de sürecin içinden ne zaman ve ne şekilde çıkılacağı şu anda bilinmezlik içinde. Vatandaşta farklı düşünce içinde. Bir kısım, “Benim dolarım altınım yok, borcumda yok, kimin dolarla altınla işi varsa o düşünsün.” Diyor ama yediği içtiği bir çok şeyin dolara bağlı olduğundan yüksek alımlarla tüketim yaptığının farkında değil. Kimi kısım ise direk dolarla çalıştığı için ya da dolar borcu ve ödemeleri varsa mevcut tablodan karamsarlık çıkarıyor. Bugünlerde ekonominin daha refah bir ortama gelmesi için ekonominin içindeki önemli isimler açıklamalarında, “AR-GE’ye yatırım yapılması lazım, ekonomi teknolojisinin uygulanması lazım, ekonomiye uzun vadede yatırım çalışmaları lazım gibi…” önerilerde bulunsa da bugün için kısa vadede bir çözüm önerisi olarak değerlendirilmiyor. Ben ekonomiden çok anlamam. Cebimdeki parayla yaşarım. Dolar, altın bilmem. Bütün servetimde cebimde ki paradır. Yatırım yapmayı bir tarafa bırakın kazandığım parayla ancak ailemin geçimini ucu ucuna dengelemeye çalışıyorum. Maaşım dışında, ek yayınlar hazırlayarak bir nebze olsun sosyal hayatımıza da katkı yapmaya çalışıyorum. Ekonomi ile ilgili tüm bağım bu ama bir çalışanın refah içinde yaşaması için o işyerinin kesinlikle refah içinde olması şartına inananlardanım. Bir işyerinin düzenli kazanç içinde olması, gelir gider dengesinin sistematik şekilde kurulması için çalışanın patronun yerine empati patronun da çalışanın yerine empati yapması gerektiğini savunurum. Mesela ben çalıştığım gazetede belirli bir çalışma saati olan, haftalık ve yıllık izinleri olan, maaş çerçevesinde gelir beklentisi olan, sadece bayram ve özel günlerde ki kutlamalarla gazeteye gelir sağlamakla sınırlı bir çalışma sistemini hiç kabullenmedim. Gazetenin sahibi gibi sabahın 6’sından geceyarılarına kadar çalışmayı kendi adına da gazetem adına da kazanç gördüm. Birazda bizim işin gereği bu. Sabah 9’da açılan internet sitesi akşam 18.00’de güncellemesi biter mi? Gece yaşam olmuyor mu? Yaşamın her saatinde haber oluşmuyor mu? Bir işyerinde patronda, “Ben nasıl olsa patronum, saat 10.00’da 11.00’de işe gitsem kim bana ne diyecek tarzı da işyerinin gerilemesinin önemli nedeni. Bence patron işe çalışanından önce gelmeli. Çalışanda patron kadar işyerinin elektrik, klima, doğalgaz, su tasarrufunda duyarlı olmalı. Mesai saatinden birkaç dakika fazla çalışsa, yada birkaç dakika işe erken gelse kendini, “Enayi” gibi nitelendirmemeli. Çünkü işini düşünmezsen, işyeri sıkıntı çeker. İşyeri sıkıntı çekerse ülke ekonomisi sıkıntı çeker. Sonra çalışacak ne bir ekonomin, ne bir işyerin nede huzurlu bir ülken olur. Heşey bireyden başlar. Böyle bir işyerine en güzel örnek benze Gebze Ticaret Odası. Meclis üyeleri hem giyim tarzları ile dünyanın her yerinde Türk ticaretini temsil ediyorlar hem de gerektiğinde sandalye masa taşıyorlar. GTO çalışanları hem odanın günlük işleyiş sistemini sağlıyorlar (sekreterlik, basın müşavirliği, oda üyelerinin evrak belge ihtiyacı, muhasebe vs…) hem de aylık meclis oturumlarında, bakan, vekil vs.. ziyaretlerinde neredeyse garson gibiler. Oda Başkanı Nail Çiler sabahın 7’sinde beni yazdığım bir yazının değerlendirmesi için arıyor. Oda Genel Sekreteri Mustafa Yaşar Sekin yabancı heyetlerin ziyaretlerinde İngilizce tercümanlığı da yapıyor, odanın genel idaresini sağlıyor, Başkan Çiler’in olmadığı dönemlerde çıkıp kürsüye başka bir eksikliği gideriyor.  Ülkemiz bu ekonomi tablosundayken kimsenin profesyonel bir çalışma anlayışında olmasına karşıyım. Gerekirse birkaç işi yapıp, gerekirse erken gelip geç çıkıp, gerekirse haftasonu çalışıp üretime, çalışma ivmesine katkı sunmak durumundayız. Herkes hayat pahalı, para sıkıntısı var diyor ama arayın bakalım Marmaris, bodrum, Çeşme, Antal’ya da bir oteli boş yer bulacak mısınız? Otobüs firmaları 10 Bin ek sefer koydu. Gidin AVM’lere… Herkesin eli kolu alışveriş poşetleri ile dolu. Belki kredi kartlarına yükleniyorlar. Ama tüketim toplumuna dönüştüğümüz bir gerçek. Üretmeden bu ekonomiyi halledemeyiz. Saygılarımla

Türkiye’nin ekonomik olarak çalkantılı bir dönemden geçtiğini yazmak sanırım gerçek dışı bir söylem olmaz.

Özellikle dolar başta olmak üzere döviz ve altının Türk Lirası ile karşılaştırması ülke insanının karamsar bir düşünceye de sürüklüyor. Ticari, sanayi odaların başkanları, SİAD başkanları hatta ekonomisi dev boyutlara gelmiş holding yöneticileri ekonomi yorumları ile umut verseler de sürecin içinden ne zaman ve ne şekilde çıkılacağı şu anda bilinmezlik içinde.

Vatandaşta farklı düşünce içinde. Bir kısım, “Benim dolarım altınım yok, borcumda yok, kimin dolarla altınla işi varsa o düşünsün.” Diyor ama yediği içtiği bir çok şeyin dolara bağlı olduğundan yüksek alımlarla tüketim yaptığının farkında değil. Kimi kısım ise direk dolarla çalıştığı için ya da dolar borcu ve ödemeleri varsa mevcut tablodan karamsarlık çıkarıyor.

Bugünlerde ekonominin daha refah bir ortama gelmesi için ekonominin içindeki önemli isimler açıklamalarında, “AR-GE’ye yatırım yapılması lazım, ekonomi teknolojisinin uygulanması lazım, ekonomiye uzun vadede yatırım çalışmaları lazım gibi…” önerilerde bulunsa da bugün için kısa vadede bir çözüm önerisi olarak değerlendirilmiyor.

Ben ekonomiden çok anlamam. Cebimdeki parayla yaşarım. Dolar, altın bilmem. Bütün servetimde cebimde ki paradır. Yatırım yapmayı bir tarafa bırakın kazandığım parayla ancak ailemin geçimini ucu ucuna dengelemeye çalışıyorum. Maaşım dışında, ek yayınlar hazırlayarak bir nebze olsun sosyal hayatımıza da katkı yapmaya çalışıyorum. Ekonomi ile ilgili tüm bağım bu ama bir çalışanın refah içinde yaşaması için o işyerinin kesinlikle refah içinde olması şartına inananlardanım. Bir işyerinin düzenli kazanç içinde olması, gelir gider dengesinin sistematik şekilde kurulması için çalışanın patronun yerine empati patronun da çalışanın yerine empati yapması gerektiğini savunurum. Mesela ben çalıştığım gazetede belirli bir çalışma saati olan, haftalık ve yıllık izinleri olan, maaş çerçevesinde gelir beklentisi olan, sadece bayram ve özel günlerde ki kutlamalarla gazeteye gelir sağlamakla sınırlı bir çalışma sistemini hiç kabullenmedim. Gazetenin sahibi gibi sabahın 6’sından geceyarılarına kadar çalışmayı kendi adına da gazetem adına da kazanç gördüm. Birazda bizim işin gereği bu. Sabah 9’da açılan internet sitesi akşam 18.00’de güncellemesi biter mi? Gece yaşam olmuyor mu? Yaşamın her saatinde haber oluşmuyor mu?

Bir işyerinde patronda, “Ben nasıl olsa patronum, saat 10.00’da 11.00’de işe gitsem kim bana ne diyecek tarzı da işyerinin gerilemesinin önemli nedeni. Bence patron işe çalışanından önce gelmeli. Çalışanda patron kadar işyerinin elektrik, klima, doğalgaz, su tasarrufunda duyarlı olmalı. Mesai saatinden birkaç dakika fazla çalışsa, yada birkaç dakika işe erken gelse kendini, “Enayi” gibi nitelendirmemeli. Çünkü işini düşünmezsen, işyeri sıkıntı çeker. İşyeri sıkıntı çekerse ülke ekonomisi sıkıntı çeker. Sonra çalışacak ne bir ekonomin, ne bir işyerin nede huzurlu bir ülken olur. Heşey bireyden başlar. Böyle bir işyerine en güzel örnek benze Gebze Ticaret Odası. Meclis üyeleri hem giyim tarzları ile dünyanın her yerinde Türk ticaretini temsil ediyorlar hem de gerektiğinde sandalye masa taşıyorlar. GTO çalışanları hem odanın günlük işleyiş sistemini sağlıyorlar (sekreterlik, basın müşavirliği, oda üyelerinin evrak belge ihtiyacı, muhasebe vs…) hem de aylık meclis oturumlarında, bakan, vekil vs.. ziyaretlerinde neredeyse garson gibiler. Oda Başkanı Nail Çiler sabahın 7’sinde beni yazdığım bir yazının değerlendirmesi için arıyor. Oda Genel Sekreteri Mustafa Yaşar Sekin yabancı heyetlerin ziyaretlerinde İngilizce tercümanlığı da yapıyor, odanın genel idaresini sağlıyor, Başkan Çiler’in olmadığı dönemlerde çıkıp kürsüye başka bir eksikliği gideriyor.  Ülkemiz bu ekonomi tablosundayken kimsenin profesyonel bir çalışma anlayışında olmasına karşıyım. Gerekirse birkaç işi yapıp, gerekirse erken gelip geç çıkıp, gerekirse haftasonu çalışıp üretime, çalışma ivmesine katkı sunmak durumundayız. Herkes hayat pahalı, para sıkıntısı var diyor ama arayın bakalım Marmaris, bodrum, Çeşme, Antal’ya da bir oteli boş yer bulacak mısınız? Otobüs firmaları 10 Bin ek sefer koydu. Gidin AVM’lere… Herkesin eli kolu alışveriş poşetleri ile dolu. Belki kredi kartlarına yükleniyorlar. Ama tüketim toplumuna dönüştüğümüz bir gerçek. Üretmeden bu ekonomiyi halledemeyiz. Saygılarımla

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.