crossorigin="anonymous"> google.com, pub-3332145558351436, DIRECT, f08c47fec0942fa0
Cengiz Ceylan
Köşe Yazarı
Cengiz Ceylan
 

TÜRKİYE'DE SAĞLIK HİZMETLERİNDE YAŞANAN SORUNLAR…

Çarşıda yürürken bir arkadaşımla karşılaştım. Öğretmen arkadaşların uğradığı bir kıraathaneye giderek bir yandan çayımızı yudumlarken, bir yandan koyu bir sohbete başlamıştık. Sohbet sırasında konu sağlık ve sıhhat durumuna geldi. Tabii ki konu sağlıktan açılır açılmaz masa etrafında oturanların çoğunluğu da emekli olunca sohbet yerini yakınmaya, şikâyete bırakmıştı. Bir arkadaşım “Cengiz bey sen gazetede köşe yazarlığı yapıyorsun.  Şu sağlık sorunlarımızıda bir dile getirsen. Her birimiz bir değil, iki değil, ŞEKER, TANSİYON, KALP, DİZ AĞRISI, PROSTAT, KOLESTROL VE KANSER gibi çok sayıda hastalıkla boğuşuyoruz. Tedavi olmak, kontrollerimizi yaptırmak için hastanelerden randevu alamıyoruz. Doktora gidemiyoruz. Sen bunları bir dile getir, belki birileri okur.” Ben nihayetinde bir yerel gazetede insanlarımızı bilgilendirme ve gücüm ölçüsünde sorunları dile getirmeye çalışıyorum. Üstelik bu sorunlar yerel alanda değil, ülke genelinde var olan bir sorun ama bana düşen bu sorunları duyurmaya çalışmaksa seve seve konuyu köşeme taşırım” dedim. Gerçektende bu anlatılanlara katılmamak imkânsız.  Çünkü bir emekli olarak aynı sorunları bende yaşıyorum. Çevremdeki akrabalarımında, komşularımında, arkadaşlarımında aynı sorunları yaşadıklarını görüyorum, duyuyorum. 1980 yıllarda hastaneye gidip muayene olmak için sabah namazında kalkıp hastaneye koşardık. Kapı üzerine yapıştırılmış bir kâğıda isim yazar kendi sıramızı oluştururduk. Sonraca saatlerce bekle muayene sıran gelsin. O zamanlar özel hastanelerde yoktu. Sınırlı sayıda bireysel çalışan doktorlar vardı. Onlarada herkes muayene olamıyordu parasızlıktan. Türkiye’de sağlıkta reformları, özellikle 1990 yılından beri gündemde olmuştur. 1990 yılında Dünya Bankası yardımıyla gerçekleşen 1. Sağlık Projesi’ni, 1994 yılında 2. Sağlık Projesi izlemiştir. 2002 yılı Kasım seçimlerinin hemen ardından hükümetin ilan ettiği “Acil Eylem Planı”nda “Herkese Sağlık” başlığıyla sağlık alanında yıllardır hazırlıkları yapılan fakat uygulamaya konulamayan reformların temel prensipleri belirlenmiş ve bir takvime bağlanmıştır. 2003 yılında Sağlık Bakanlığı, “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı (SDP) uygulamaya başlamıştır. Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)kapsamında herkesi tek çatı altında toplayan bir Genel Sağlık Sigortası, güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri ve Aile Hekimliği ile idari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri ile ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK (Sosyal Sigorta Kurumu) gibi farklı çalışma gruplarını tek sigorta kurumu şemsiyesi altında toplanmıştır. . Böylece SSK’lı hastaların tümünün kamu sağlık kuruluşlarına ulaşımı sağlanmıştır. Hani bir söz var. “Yiğidi öldür ama hakkını yeme.”Mevcut hükümetin yaptığı bu uygulamaları sonucunda Türkiye’de sağlık hizmetlerine ve ilaca erişim kolaylaşmıştır. Bu durum hasta memnuniyetine de yansımıştır.  Önceleri başarıyla uygulanan bu hizmetlerin yürütülmesinde zamanla yönetsel ve maddi nedenlerden kaynaklanan çok ciddi sorunlarla karşılaşılmış, gelişimin devamı sağlanamamıştır.             Bir ülkede sağlık hizmetlerinin gelişmemesi ya da gelişimin devamının sağlanamaması nedenleri incelenince, genel olarak şu üç temel nedenin söz konusu olduğu görülür: Yeter sayı ve nitelikte sağlık personeli olmayışı, örgütlenme hataları ve ülkenin mali gücünün yetersizliği.  Peki, ülkemizde yeter sayı ve nitelikte sağlık personeli yok mu? Buna evet demek haksızlık olur. Çünkü ülkemizde nitelikli ve yeter sayıda personel mevcuttur. Pandemi döneminde gece gündüz demeden canla başla çalışan, Covit-19’a yakalanarak hayatlarını kaybeden onlarca sağlık personeli olmasına rağmen sağlık hizmetleri devam etmiş. Başta Hükümet yetkilileri olmak üzere tüm halkımız tarafından takdir edilmişlerdir. Hatta Hükümet tarafından bazı ekonomik kazanımlar verilmesine yönelik sözler verilmişti. (Sağlık personellerinin özlük haklarının iyileştirmesi kanun teklifi meclisten geçti, ama sağlık personelini memnun edecek bir yasa olmadı.) Türkiye’de örgütlenme hatası mı var? Bu soruya verilecek cevap Eveeet var. Ülkemizin geleneksel hastalığı olan ve iktidara gelen her siyası partinin kendi örgütlerinin aracılığıyla eşe, dosta, yandaşlara iş verilmesi hastalığına mevcut iktidarda yakalanmış olup, dahası da hizmette liyakatten çok parti mensubu yada yakını olmasının yeterli görülmesi de işlerde aksamalara, keyfiyete, insanlarda memnuniyetsizliğe sebep olmuştur. Hükümetçe artan sağlık hizmetine karşı çözmeye yönelik yeterince bir örgütlenme, bir hazırlık ve planlama da yapılmayınca ciddi sıkıntılar oluşmaya başladı. Tabi bu arada Salgın nedeniyle Covid-19 dışı hastalıkların muayenesi, tedavisi, ameliyatı ertelendi. Sağlık hizmetinde ciddi bir birikmişlik oldu. Günden güne Covit yasaklarının azaltılmasıyla insanların hastanelere yoğun şekilde gitmeleri beraberinde sorunların patlamasına sebep oldu.Ötelenen sağlık hizmetleri nedeniyle pek çok branşta ciddi bir yığılma ve randevu alınamaz oldu,.  Devlet hastanelerinde 'randevu' sorunu giderek büyümeye başladı. Başta kardiyoloji, göz ve diş hastalıkları olmak üzere pek çok branşta kamu hastanelerinde randevu bulmak, hatta doktor bile bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. Sağlık çalışanlarıda kendilerine vaat edilenler zamanında yerine getirilmeyince, çalışma şartlarında bir rahatlama olmayınca görevi savsaklamaya, görevden ayrılmaya, iş bırakmaya, gösteriler yapmaya, hastaların yoğunluğu karşısında aşırı tepkili olmaya başladılar. Tabi bu tepkiler karşısında hasta ve hasta yakınlarının da doktoralara, sağlık personeline karşı tepki gösterip, yapılmasını doğru bulmadığım saldırılarda bulunma gibi tatsız olaylar yaşanmaya başlandı. Burada bir parantez açmak istiyorum. Yoğun nüfusa sahip olan hangi yerleşim yerindeki hangi hastaneye giderseniz gidin, göreceğiniz manzara hep aynıdır. Poliklinikteki her doktorun kapısının önünde tıklım tıklım sıra bekleyen, doktorun kapısı açıldığında birçok kişinin birden içeriye girmeye çalışması, doktorla yapılan ağız dalaşı, sabrının sonuna gelmiş hastalar görülür.    Cumhurbaşkanımızın “Doktorlar istifa edip yurt dışına gidiyorlarmış, gidiyorlarsa gitsin.” Çıkısı süreci daha da artırarak doktorlarımız istifa ederek ya yurtdışına gittiler ya da özel sağlık kurumlarında çalışmaya başladılar. Birde Özel Hastaneler Sağlık Bakanlığıyla anlaşmalarını yenilemediler. Durum böyle oluncada kamu hastanelerinde kalan doktorlara düşen hasta sayısı gereğinden fazla arttı. Hükümet çareyi doktorların bir hastaya ayırdığı süreyi azaltarak daha fazla hastanın muayene olmasını sağlamaya çalıştı. Fakat yine olmadı. Kamu hastanelerine gidenleri özel hastanelere yönelttiler ama özel hastanelerde hem devletten, hemde devletten aldığı ücretin kat be kat fazlasını hastalardan almaları insanları tekrar kamu hastanelerine yöneltti. Kamu hastanelerinde muayene olma, randevu alma, ameliyat olma zorlaştı. İster E-NABIZ’DAN, ister MHRS üzerinden bırakın istenilen güne, hatta acil olarak randevu almayı. 15 gün sonrasına randevu almak bile imkânsız oldu. Ameliyatlar ve radyolojik görüntülemeler için en erken tarih en az 2 ila 3 ay sonrası. Hastanelere gidip randevu almak hepten imkânsız oldu. Sağlık hizmetlerinin sunulmasında oluşan sorunlar sebebiyle; Sabit gelirle çalışanlar, emekliler, dul ve yetimler, hiçbir geliri olmayan vatandaşlar kamu hastanelerinde muayene ve ameliyat olma, kontrol yaptırma, tıbbı cihazlarda çekim yaptırma olanaklarından yeterince yararlanamaz hale geldiler. Şöyle bir sosyal medyada gezildiğine binlerce şikâyet görüyoruz.  Görüldüğü gibi, sağlık sistemimizin sorunları az değildir. Ciddi sorunlarımız bulunmaktadır. Sağlıkta yaşanan sorunlar her geçen gün katlanarak artıyor. Şehir hastaneleri birer para yutma makinesine dönüşerek Sağlık Bakanlığına ayrılan bütçenin önemli bir miktarını götürmektedir. İktidar, her ne kadar ‘Sağlığı ücretsiz yaptık, hastane kuyruklarını bitirdik’ diye övünse de devir ‘paran kadar sağlık devri’ oldu; hastane kuyrukları ise evlere taşındı. Parası olan özel hastaneleri tercih ederken parası olmayanın günleri Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ve Alo 182’nin başında kamu hastanelerinde randevu almaya çalışmakla geçiyor. Bu sorunların çoğunluğu da, çözülebilecek sorunlardır. Ancak, şu anda bir akıl tutulması ve tıkanıklık söz konusudur. Sorunların çözümü için öncelikle aşırı popülizme ve oy desteği sağlamaya yönelik sisteminden vazgeçmek gerekir. Daha esnek ve diyalogu benimseyen bir yönetim anlayışına gereksinim duyulmaktadır.      Eğitimci Yazar
Ekleme Tarihi: 27 Haziran 2022 - Pazartesi

TÜRKİYE'DE SAĞLIK HİZMETLERİNDE YAŞANAN SORUNLAR…

Çarşıda yürürken bir arkadaşımla karşılaştım. Öğretmen arkadaşların uğradığı bir kıraathaneye giderek bir yandan çayımızı yudumlarken, bir yandan koyu bir sohbete başlamıştık. Sohbet sırasında konu sağlık ve sıhhat durumuna geldi. Tabii ki konu sağlıktan açılır açılmaz masa etrafında oturanların çoğunluğu da emekli olunca sohbet yerini yakınmaya, şikâyete bırakmıştı. Bir arkadaşım “Cengiz bey sen gazetede köşe yazarlığı yapıyorsun.  Şu sağlık sorunlarımızıda bir dile getirsen. Her birimiz bir değil, iki değil, ŞEKER, TANSİYON, KALP, DİZ AĞRISI, PROSTAT, KOLESTROL VE KANSER gibi çok sayıda hastalıkla boğuşuyoruz. Tedavi olmak, kontrollerimizi yaptırmak için hastanelerden randevu alamıyoruz. Doktora gidemiyoruz. Sen bunları bir dile getir, belki birileri okur.” Ben nihayetinde bir yerel gazetede insanlarımızı bilgilendirme ve gücüm ölçüsünde sorunları dile getirmeye çalışıyorum. Üstelik bu sorunlar yerel alanda değil, ülke genelinde var olan bir sorun ama bana düşen bu sorunları duyurmaya çalışmaksa seve seve konuyu köşeme taşırım” dedim.
Gerçektende bu anlatılanlara katılmamak imkânsız.  Çünkü bir emekli olarak aynı sorunları bende yaşıyorum. Çevremdeki akrabalarımında, komşularımında, arkadaşlarımında aynı sorunları yaşadıklarını görüyorum, duyuyorum.
1980 yıllarda hastaneye gidip muayene olmak için sabah namazında kalkıp hastaneye koşardık. Kapı üzerine yapıştırılmış bir kâğıda isim yazar kendi sıramızı oluştururduk. Sonraca saatlerce bekle muayene sıran gelsin. O zamanlar özel hastanelerde yoktu. Sınırlı sayıda bireysel çalışan doktorlar vardı. Onlarada herkes muayene olamıyordu parasızlıktan.
Türkiye’de sağlıkta reformları, özellikle 1990 yılından beri gündemde olmuştur. 1990 yılında Dünya Bankası yardımıyla gerçekleşen 1. Sağlık Projesi’ni, 1994 yılında 2. Sağlık Projesi izlemiştir. 2002 yılı Kasım seçimlerinin hemen ardından hükümetin ilan ettiği “Acil Eylem Planı”nda “Herkese Sağlık” başlığıyla sağlık alanında yıllardır hazırlıkları yapılan fakat uygulamaya konulamayan reformların temel prensipleri belirlenmiş ve bir takvime bağlanmıştır. 2003 yılında Sağlık Bakanlığı, “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı (SDP) uygulamaya başlamıştır. Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)kapsamında herkesi tek çatı altında toplayan bir Genel Sağlık Sigortası, güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri ve Aile Hekimliği ile idari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri ile ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK (Sosyal Sigorta Kurumu) gibi farklı çalışma gruplarını tek sigorta kurumu şemsiyesi altında toplanmıştır. . Böylece SSK’lı hastaların tümünün kamu sağlık kuruluşlarına ulaşımı sağlanmıştır.
Hani bir söz var. “Yiğidi öldür ama hakkını yeme.”Mevcut hükümetin yaptığı bu uygulamaları sonucunda Türkiye’de sağlık hizmetlerine ve ilaca erişim kolaylaşmıştır. Bu durum hasta memnuniyetine de yansımıştır. 
Önceleri başarıyla uygulanan bu hizmetlerin yürütülmesinde zamanla yönetsel ve maddi nedenlerden kaynaklanan çok ciddi sorunlarla karşılaşılmış, gelişimin devamı sağlanamamıştır.
            Bir ülkede sağlık hizmetlerinin gelişmemesi ya da gelişimin devamının sağlanamaması nedenleri incelenince, genel olarak şu üç temel nedenin söz konusu olduğu görülür: Yeter sayı ve nitelikte sağlık personeli olmayışı, örgütlenme hataları ve ülkenin mali gücünün yetersizliği. 
Peki, ülkemizde yeter sayı ve nitelikte sağlık personeli yok mu? Buna evet demek haksızlık olur. Çünkü ülkemizde nitelikli ve yeter sayıda personel mevcuttur. Pandemi döneminde gece gündüz demeden canla başla çalışan, Covit-19’a yakalanarak hayatlarını kaybeden onlarca sağlık personeli olmasına rağmen sağlık hizmetleri devam etmiş. Başta Hükümet yetkilileri olmak üzere tüm halkımız tarafından takdir edilmişlerdir. Hatta Hükümet tarafından bazı ekonomik kazanımlar verilmesine yönelik sözler verilmişti. (Sağlık personellerinin özlük haklarının iyileştirmesi kanun teklifi meclisten geçti, ama sağlık personelini memnun edecek bir yasa olmadı.)
Türkiye’de örgütlenme hatası mı var? Bu soruya verilecek cevap Eveeet var. Ülkemizin geleneksel hastalığı olan ve iktidara gelen her siyası partinin kendi örgütlerinin aracılığıyla eşe, dosta, yandaşlara iş verilmesi hastalığına mevcut iktidarda yakalanmış olup, dahası da hizmette liyakatten çok parti mensubu yada yakını olmasının yeterli görülmesi de işlerde aksamalara, keyfiyete, insanlarda memnuniyetsizliğe sebep olmuştur. Hükümetçe artan sağlık hizmetine karşı çözmeye yönelik yeterince bir örgütlenme, bir hazırlık ve planlama da yapılmayınca ciddi sıkıntılar oluşmaya başladı.
Tabi bu arada Salgın nedeniyle Covid-19 dışı hastalıkların muayenesi, tedavisi, ameliyatı ertelendi. Sağlık hizmetinde ciddi bir birikmişlik oldu. Günden güne Covit yasaklarının azaltılmasıyla insanların hastanelere yoğun şekilde gitmeleri beraberinde sorunların patlamasına sebep oldu.Ötelenen sağlık hizmetleri nedeniyle pek çok branşta ciddi bir yığılma ve randevu alınamaz oldu,.  Devlet hastanelerinde 'randevu' sorunu giderek büyümeye başladı. Başta kardiyoloji, göz ve diş hastalıkları olmak üzere pek çok branşta kamu hastanelerinde randevu bulmak, hatta doktor bile bulmak neredeyse imkânsız hale geldi.
Sağlık çalışanlarıda kendilerine vaat edilenler zamanında yerine getirilmeyince, çalışma şartlarında bir rahatlama olmayınca görevi savsaklamaya, görevden ayrılmaya, iş bırakmaya, gösteriler yapmaya, hastaların yoğunluğu karşısında aşırı tepkili olmaya başladılar. Tabi bu tepkiler karşısında hasta ve hasta yakınlarının da doktoralara, sağlık personeline karşı tepki gösterip, yapılmasını doğru bulmadığım saldırılarda bulunma gibi tatsız olaylar yaşanmaya başlandı. Burada bir parantez açmak istiyorum. Yoğun nüfusa sahip olan hangi yerleşim yerindeki hangi hastaneye giderseniz gidin, göreceğiniz manzara hep aynıdır. Poliklinikteki her doktorun kapısının önünde tıklım tıklım sıra bekleyen, doktorun kapısı açıldığında birçok kişinin birden içeriye girmeye çalışması, doktorla yapılan ağız dalaşı, sabrının sonuna gelmiş hastalar görülür. 
 
Cumhurbaşkanımızın “Doktorlar istifa edip yurt dışına gidiyorlarmış, gidiyorlarsa gitsin.” Çıkısı süreci daha da artırarak doktorlarımız istifa ederek ya yurtdışına gittiler ya da özel sağlık kurumlarında çalışmaya başladılar. Birde Özel Hastaneler Sağlık Bakanlığıyla anlaşmalarını yenilemediler. Durum böyle oluncada kamu hastanelerinde kalan doktorlara düşen hasta sayısı gereğinden fazla arttı. Hükümet çareyi doktorların bir hastaya ayırdığı süreyi azaltarak daha fazla hastanın muayene olmasını sağlamaya çalıştı. Fakat yine olmadı. Kamu hastanelerine gidenleri özel hastanelere yönelttiler ama özel hastanelerde hem devletten, hemde devletten aldığı ücretin kat be kat fazlasını hastalardan almaları insanları tekrar kamu hastanelerine yöneltti. Kamu hastanelerinde muayene olma, randevu alma, ameliyat olma zorlaştı. İster E-NABIZ’DAN, ister MHRS üzerinden bırakın istenilen güne, hatta acil olarak randevu almayı. 15 gün sonrasına randevu almak bile imkânsız oldu. Ameliyatlar ve radyolojik görüntülemeler için en erken tarih en az 2 ila 3 ay sonrası. Hastanelere gidip randevu almak hepten imkânsız oldu. Sağlık hizmetlerinin sunulmasında oluşan sorunlar sebebiyle; Sabit gelirle çalışanlar, emekliler, dul ve yetimler, hiçbir geliri olmayan vatandaşlar kamu hastanelerinde muayene ve ameliyat olma, kontrol yaptırma, tıbbı cihazlarda çekim yaptırma olanaklarından yeterince yararlanamaz hale geldiler. Şöyle bir sosyal medyada gezildiğine binlerce şikâyet görüyoruz. 
Görüldüğü gibi, sağlık sistemimizin sorunları az değildir. Ciddi sorunlarımız bulunmaktadır. Sağlıkta yaşanan sorunlar her geçen gün katlanarak artıyor. Şehir hastaneleri birer para yutma makinesine dönüşerek Sağlık Bakanlığına ayrılan bütçenin önemli bir miktarını götürmektedir. İktidar, her ne kadar ‘Sağlığı ücretsiz yaptık, hastane kuyruklarını bitirdik’ diye övünse de devir ‘paran kadar sağlık devri’ oldu; hastane kuyrukları ise evlere taşındı. Parası olan özel hastaneleri tercih ederken parası olmayanın günleri Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ve Alo 182’nin başında kamu hastanelerinde randevu almaya çalışmakla geçiyor.
Bu sorunların çoğunluğu da, çözülebilecek sorunlardır. Ancak, şu anda bir akıl tutulması ve tıkanıklık söz konusudur. Sorunların çözümü için öncelikle aşırı popülizme ve oy desteği sağlamaya yönelik sisteminden vazgeçmek gerekir. Daha esnek ve diyalogu benimseyen bir yönetim anlayışına gereksinim duyulmaktadır. 
 
  Eğitimci Yazar
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Zeki Gūneş
(27.06.2022 22:25 - #72244)
Hacam ağzına ve kalemine sağlık çok gūzel ve aydılatıcı bir makale
Cengiz Ceylan Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Asım Cansu
(27.06.2022 22:26 - #72245)
Sevgili dostum, kanayan bir yaraya parmak basarak, gerçek bir sorunu dillendirmişsin.. Yazıyı okuyan her bireyin, bu olumsuzluklardan bir şekilde payını almışlığı vardır..Sağlıkta gerçek anlamda bir çöküş, bir olumsuzluk mevcut..Bunların sebeplerini zaten yazında dile getirmişsin.. Umarım ki, yetkililer sorumlular, bu tür serzenişleri, bölgesel de olsa duyarlar ve üzerlerine düşeni yaparlar, biz üzerimize düşeni yaparak yazalım da belki bir duyan olur...Kalemine yüreğine sağlık..
Cengiz Ceylan Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Erdoğan Cankurt
(28.06.2022 06:23 - #72246)
Teşekkürler sevgili Hocm. Toplumun eksiyi ve ihtiyacı olan her alanda dşünüyor, sımıntıları ve sorunla derinliğine irdeliyorsunuz. Dilerim konunun yetkilileri bunları görüröer.
Cengiz Ceylan Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.