Her insanın içinde bütün mükemmelliğe sahip bir ruh mevcuttur. Ancak bu mükemmel ruh şahsi çıkar, şeytani nefis söz konusu olunca mükemmelliği bırakıp bencil, vicdani ölçüleri olmayan, ihanete susamış bir ruha bürünür.
Her gün görsel, yazılı basında gördüğümüz, hatta birçok TV de izlediğimiz programlarda birbirini aldatan eşlerin ihaneti, kardeşin kardeşe ihaneti, arkadaş, dost denilenlerin ihaneti gibi örnekler sunabiliriz. Peki ihanet bugün varda geçmişte yok muydu? Diye sorulabilir. Tabii ki geçmişten günümüze kadar ihanet hep olmuştur. Ancak günümüzde toplumlarda hızla artan vicdani zayıflık, ahlaki çürüme ve çöküş ihanetin toplumsal bir yara olmasına vesile olmuştur.
Kardeşim, eşim, evladım, yeğenim, akrabam, arkadaşım ve can dostum diye yeri geldiğinde her türlü fedakarlığı yaptığın, Her koşulda desteğini esirgemediğin, inanılmaz derecede güven duyduğun, sadece iyi ve sıradan geçen günlerde yanınızda olan bu kişilerin (sözüm herkes için değil, sadece ihanette bulunanlar içindir.)kötü günlerde, yada şahsi çıkarlarının söz konusu olduğu zamanlarda ortadan kaybolmaları, hiç beklenmedik zamanda arkadan vurmaları yaraya tuz basmadanda ötedir.
Bu kişilerin söyledikleri her yalan, tutamadıkları her söz, yaptıkları her türlü kötülük insan ruhunda deriiinnn bir yara açar. Çünkü kendisine ihanet edilmiş ve içinde dolduramayacağı derin bir boşluk oluşmuştur. Birde bu ihanet akraba ve dost bilinenler tarafından yapılmışsa yara daha da derinleşir.
Rivayet odur ki, söylediği ve mazur bulunduğu sözleri yüzünden idama mahkûm edilen, Hallac-ı Mansur (kimine göre Pir Sultan Abdal) asılacağı meydana getirildiğinde etrafta mahşerî bir kalabalık vardır. Kalabalığa ”Taş atmayanın boynu uçurulacak biline” diye emir verilir. Kalabalık taş atmaya başlarlar. İdam sehpasının kurulduğu meydanda taş atmak istemeyen ancak boynunun vurulacağından korkan Hallac-ı Masuru’un dostu Şibli (Pir Sultan Abdal’ın can yoldaşı Ali Baba) ağlayarak taş yerine kırmızı bir gül atar. O ana kadar atılan taşlardan dolayı ah bile demezken dostunun attığı gülün dikeninden yaralanan Hallac-ı Mansur (Pir Sultan Abdal) Can dostunun bu hareketinden incinir ve şöyle der: “Taş atanlar bir şey bilmiyorlar, bilmedikleri içinde halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.” Bu olayla ilgili olarak Pir Sultan Abdal'ın dudaklarından şu sözler dökülür:
Yağmur gibi yağar başıma taşlar,
İlle dostun bir fiskesi yaralar beni.
Şu ellerin taşı hiç bana değmez.
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.
Gerçekten ihanet, insan ruhunda inanılmaz derecede kırgınlık, üzüntü yaratır. Çünkü ihaneti yapan kişi/kişiler sıradan biri değildir. O kişi/kişiler günlük yaşamda mutluluğu, üzüntüyü paylaşarak, hastalıkta, sağlıkta, darlıkta ve bollukta yan yana olmasını beklediğimiz, her şartta desteğini umduğumuz, hayatta en çok güvendiğimiz ya da siyasi olarak birlikte aynı davayı paylaştığınız, aynı yolda birlikte yürüdüğünüz insanlardan biridir. İşte bunun içindir ki güvenilenlerin ihaneti telafisi zor toplumsal bir yaradır.
15 Temmuz 2016 günüde Türkiye büyük bir vatan ihanetini yaşadı. Uzun yıllar birlikte aynı yolda yürüyen, birbirlerine methiyeler düzen, boy boy resimler çektiren, maklubeye kaşık sallayan iktidar ve o zamanların Gülen Cemaati, şimdi ise Fethullahcı Terör Örgütü (FETÖ) olarak adlandırılan cemaatle aralarında ne olduysa birbirlerine ihanet etmeye başladılar. Önce 17-25 Aralıkta yaşanılanlar, sonrasında 15 Temmuz 2016 da 10 binden fazla FETÖ mensubu asker ve sivil; 35 askerî uçak, 74 tank, 246 zırhlı araç, 3 askerî gemi, 3 bin 992 silah ve 37 askerî helikopterle darbe girişiminde bulundu. Geride 250 şehit ve 2196 gazi kaldı. Olanlar yine halka oldu. O kara geceyi aydınlatan, vatanına sahip çıkan yine Türk milleti oldu.
Vatanımıza, milletimize, bayrağımıza ve demokrasimize ihanet edip, darbe girişiminde bulunanlara karşı canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
Cengiz CEYLAN
Eğitimci-Yazar