2023 Yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlık ve Türkiye genel seçimlerine bir yıldan daha az bir zaman kaldı. Tabii seçim günü yaklaştıkça siyasette kızışmaya, İktidar ve muhalefet birbirlerine daha sert eleştiriler yapmaya başladı. Özellikle son üç yıldır başlayan ekonomik sıkıntılar vatandaşın belini bükmeye başlayınca, muhalefette halkın sesi olmaya, beklentilerini dile getirmeye ve bu beklentilere yönelik vaadlerde bulunmaya, çözüm öneri sunarak iktidarı sert demeçlerle eleştirmeye başladılar. Bununlada kalmayıp farklı farklı görüşlere sahip olmalarına rağmen Millet ittifak içerisinde birlikte hareket etme kararı aldılar. Seçim öncesinde, seçim zamanında ve seçim sonrasında yapacaklarının planlamasını yapma toplantılarını gerçekleştirdiler ve yeni toplantılar yapma hazırlıklarınada devam ediyorlar. Ancak Ortak Cumhurbaşkanı adayını belirlememiş, hangi partilerin bağımsız yada hangi parti listesinden milletvekili listelerini oluşturacaklarını bir karara bağlamamış olmaları halkın gözünde muhalefetin görevini yeterince yapamıyor endişelerine sebep oluyor.
Şöyle ki; Recep Tayyip Erdoğan Cumhur ittifakının Cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı. Açıklamasına açıkladı ama bu açıklamanın AKP nın resmi kararı şeklinde olmadığı muhalefetçe vurgulanıyor. Üstelikte henüz seçim kararı alınmadı. Seçim takvimi de açıklanmadı. Her ne kadar Cumhur ittifakınca seçimlerin 18 Haziran 2023 te zamanında yapılacağı söylensede, Başta muhalefet partileri ve hukukçular seçimin 18 Haziran 2023 te yapılması halinde Cumhurbaşkanının 3. Kez aday olamayacağından seçimlerin erkene alınmasının kaçınılmaz olacağını düşünüyor. Ayrıca Piyasalarda, halkta büyük bir çoğunlukla biran önce erken seçim yapılmasından yanalar.
Bundan dolayıdır ki halk muhalefetin daha baskın bir siyaset yürütmediğini, erken seçime zorlayamadığını düşünüyor. Bu doğru değil. Muhalefetin elinde iktidara karşı yapacağı zorlayıcı bir şey yok. . Mecliste muhalefet milletvekillerinin azınlıkta kalmaları sebebiyle Meclise verdikleri kanun tasarıları reddediliyor. Görülen şu ki halk daha parlamenter sistemin kurallarının geçerli olduğunu düşünüyor. Oysa yeni sistemde yani Türkiye’ye özgü başkanlık sisteminde söz sahibi Cumhurbaşkanı olduğu henüz anlaşılmamış. Parlamenter sistemde muhalefet hükümetle veya herhangi bir bakanla ilgili olarak meclise gensoru vererek iktidarı uyarma şansı vardı. Şimdi öyle bir şey yok. Anayasası’nın 106. maddesinin beşinci fıkrasında “Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar Cumhurbaşkanına karşı sorumludur” Başka bir ifadeyle 2017 Anayasa değişiklikleriyle parlamenter sistem sona erdiği için bakanların karşı-imza kuralına göre Cumhurbaşkanının tasarruflarına sorumluluk üstlenme anlamında katılım sağlayarak, TBMM’ye karşı siyasi sorumluluk üstlenmeleri artık söz konusu değildir. Anayasa’nın 104. maddesinin sekizinci fıkrasında, Cumhurbaşkanı, “Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevine son verir”
Anayasanın ilgili maddelerine göre bakanların seçilmiş değil, Cumhurbaşkanı tarafından atanmış oldukları için meclise ve milletvekillerine karşıda fazla duyarlı davranmıyorlar. Sadece Cumhurbaşkanlığınca alınan karaları uygulama çabası içindeler. Bu durumda muhalefeti etkisiz gösteriyor.
Bütün bu yasal engellere karşı muhalefette köy, kent demeden kapı kapı dolaşarak, halkın dertlerini, şikâyetlerini dinleyerek, mecliste yapmak istediklerini neden yapamadıklarını, iktidara geldiklerinde sorunlara nasıl çözüm bulacaklarını anlatmaya, bir olmaya, diri olmaya çalışıyor.
Eğitimci-Yazar