Cengiz Ceylan
Köşe Yazarı
Cengiz Ceylan
 

MUHTESEM DÖRTLÜ

Muhteşem dörtlü sözü insanlar tarafından bitki karışımından oluşan çay ya da sinema filmi, kitap ismi gibi farklı farklı biçimlerde isimlendirilmiş olsa da asıl muhteşem dörtlü sözü “doğa” için kullanılmaktadır. Doğa: atmosfer, litosfer, hidrosfer ve biyosfer olmak üzere dört temel ortamdan oluşan bir bütündür. Bu sebeple muhteşem dörtlü olarak adlandırılmıştır.  Doğayı oluşturan bu dört temel ortam arasında sürekli bir etkileşim ve mükemmel bir denge vardır. Doğayı oluşturan dört temel ortam:   1-Atmosfer (hava küre): Dünyamızı çepe çevre saran ve çeşitli gazların karışımından oluşan doğal ortamdır. Karalar ortamını, su küreyi ve canlı küreyi çepeçevre saran küredir.   2-Litosfer (taş küre): Yer kabuğunun en dış bölümüdür. Yerkürenin katılaşmış kabuk kısmı olan katmanıdır.   3-Hidrosfer (su küre): Akarsular, göller, denizler ve okyanuslar ile tüm yer altı sularının hepsine birden verilen isimdir 4-Biyosfer (canlı küre): Atmosfer, taş küre ve su küre kürenin bir arada olduğu ve içinde canlıların da bulunduğu doğal ortama canlı küre (biyosfer) ismi verilir. Biyosfer, atmosfer, litosfer, hidrosferden oluşan doğal ortam içerisinde yaşayan tüm canlıları kapsayan küredir.   Benim sizlere bahsedeceğim muhteşem dörtlü ise “doğa” değil, kitap fuarlarıdır.   Kitap fuarları denildiğinde aklımıza yazar, kitap, okuyucu ve tıpkı biyosfer gibi bunları kapsayan kitap fuarından oluşan muhteşem dörtlü gelir. Bu muhteşem dörtlü aynen doğa gibi birbirinden ayrılmaz, etle tırnak misali gibidir. Yazar duygularını, düşüncelerini, bildiklerini insanlara aktarmak ve geleceğe miras bırakmak için bir yerlere kazıması gerekir. Eski çağlarda bu bilgiler ya taşlara kazılır ya da kil tabletlere yazılırdı. Kağıdın icadıyla da kitaplar yazılmaya başlanıldı. Yaşadığımız ve adına da bilişim çağı dediğimiz tüm bu gelişmelerin sebebi kitaplardır.  İnsanlar bilgilerini, düşüncelerini kitaplara aktarmasalardı taş devrinden farksız bir hayatımız olmazdı. Belki de bizlerde olmazdık.  Tabiki yazılan kitapları da okuyacak okuyucunun olması gerekli. Kitapları daha çok okuyucu ile buluşturmak için de basımının yapılıp çoğaltılması ve geniş okuyucu kitlesiyle buluşturulmasını sağlayacak kitap fuarların yapılması gerekir ki bu muhteşem döngü sürüp gitsin. Ancak büyük masraflar harcanarak yapılan kitap fuarlarında yaşanılan, görülen gerçekler bambaşka mecrada seyretmektedir. Çünkü kitap fuarları her geçen gün kitap müzelerine dönüşüyor. Birincisi, kitap fuarlarına getirilen öğrenciler sanki fuara kitap almaya, onları incelemeye, kitaplarla ilgili bilgi almaya, yazarlarla tanışmaya değilde bir müzeye yapılan ziyaret gibi kitap stantlarındaki kitaplara müzelerdeki tarihi eserlere bakar gibi bakıp geçiyorlar. Bazıları kitap almayı çok istiyor ama cebinde kendisine yiyecek alması için verilen harçlıktan başka parası yok. Bunun sebebi Tabiki öğrenciler değildir. Bunun bu şekilde olmasının sebebi okumanın önemini yeterince kavramamış olan veliler ve bu konuda öğrencileri bilgilendirmeyen öğretmenlerdir.  İkincisi ise, her geçen gün kitap basımın ücretlerinin artması, bunun sonucu da kitapların pahalaşmasıdır.  Zaten kitap okumayı sevmeyen bir toplumuz ve fuara gelenlerin çoğunluğunun da dar gelirli olması sebebiyle kitap alıp okumuyoruz. Fuarlarda yaşanılan bir başka önemli hususta; kitap fuarlarını düzenleyen belediyeler, büyük miktarlarda para ödeyerek kendi siyası görüşlerine yakın yazarları ve ulusal çapta tanınan birkaç yazarı kitap fuarına getirirler hatırı sayılır ücret öderler. Diğer yandan kendi çapında kitaplarını okuyucusuyla buluşturmaya çalışan çok sayıdaki yazarları da davet ederler. Bu yazarlar da tıpkı pazar satıcıları gibi kitaplarını satma gayretinde bulunurlar.  Büyük çoğunluğu kitaplarının basımı için ödedikleri parayı zar zor ödeyerek kitabının basımını gerçekleştiren yazarlar, belediyeler tarafından büyük yayınevleriyle, en fazla yarım saat içerisinde bir konuşma yapması için büyük meblağlar ödeyerek getirdikleri yazarlarla bir yarış içerisine sokulmaktadırlar. “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” atasözünde olduğu gibi yazarlar, fuara katılsa üç beş kitap ya satabilir ya da gün boyu stantta bekler bir kitap satmadan evine dönerler. Katılsa bir türlü katılmasa o da ayrı bir sıkıntı. Oysa belediyeler muhteşem dörtlünün ana unsuru olan ve fuarda kendilerine sadece yer verilen yazarların da kitaplarından satın alarak, hem yazarlara bir maddi destek sağlamış olurlar, hemde satın aldıkları kitapları belediye ait kütüphanelere, ilçe kütüphanelerine ve okul kütüphanelerine bağışlayarak kitapların daha çok okuyucularla buluşmasına, yazarların da daha fazla kitap yazmalarına katkı sağlarlar.   Böylece belediyelerde yapmış oldukları bu güzel hizmeti taçlandırmış olurlar.   Cengiz Ceylan Eğitimci Yazar
Ekleme Tarihi: 19 Ekim 2024 - Cumartesi

MUHTESEM DÖRTLÜ

Muhteşem dörtlü sözü insanlar tarafından bitki karışımından oluşan çay ya da sinema filmi, kitap ismi gibi farklı farklı biçimlerde isimlendirilmiş olsa da asıl muhteşem dörtlü sözü “doğa” için kullanılmaktadır.

Doğa: atmosfer, litosfer, hidrosfer ve biyosfer olmak üzere dört temel ortamdan oluşan bir bütündür. Bu sebeple muhteşem dörtlü olarak adlandırılmıştır.

 Doğayı oluşturan bu dört temel ortam arasında sürekli bir etkileşim ve mükemmel bir denge vardır. Doğayı oluşturan dört temel ortam:

 

1-Atmosfer (hava küre): Dünyamızı çepe çevre saran ve çeşitli gazların karışımından oluşan doğal ortamdır. Karalar ortamını, su küreyi ve canlı küreyi çepeçevre saran küredir.

 

2-Litosfer (taş küre): Yer kabuğunun en dış bölümüdür. Yerkürenin katılaşmış kabuk kısmı olan katmanıdır.
 

3-Hidrosfer (su küre): Akarsular, göller, denizler ve okyanuslar ile tüm yer altı sularının hepsine birden verilen isimdir


4-Biyosfer (canlı küre): Atmosfer, taş küre ve su küre kürenin bir arada olduğu ve içinde canlıların da bulunduğu doğal ortama canlı küre (biyosfer) ismi verilir.
Biyosfer, atmosfer, litosfer, hidrosferden oluşan doğal ortam içerisinde yaşayan tüm canlıları kapsayan küredir.

 

Benim sizlere bahsedeceğim muhteşem dörtlü ise “doğa” değil, kitap fuarlarıdır.

 

Kitap fuarları denildiğinde aklımıza yazar, kitap, okuyucu ve tıpkı biyosfer gibi bunları kapsayan kitap fuarından oluşan muhteşem dörtlü gelir.

Bu muhteşem dörtlü aynen doğa gibi birbirinden ayrılmaz, etle tırnak misali gibidir.

Yazar duygularını, düşüncelerini, bildiklerini insanlara aktarmak ve geleceğe miras bırakmak için bir yerlere kazıması gerekir. Eski çağlarda bu bilgiler ya taşlara kazılır ya da kil tabletlere yazılırdı. Kağıdın icadıyla da kitaplar yazılmaya başlanıldı. Yaşadığımız ve adına da bilişim çağı dediğimiz tüm bu gelişmelerin sebebi kitaplardır.  İnsanlar bilgilerini, düşüncelerini kitaplara aktarmasalardı taş devrinden farksız bir hayatımız olmazdı. Belki de bizlerde olmazdık.

 Tabiki yazılan kitapları da okuyacak okuyucunun olması gerekli. Kitapları daha çok okuyucu ile buluşturmak için de basımının yapılıp çoğaltılması ve geniş okuyucu kitlesiyle buluşturulmasını sağlayacak kitap fuarların yapılması gerekir ki bu muhteşem döngü sürüp gitsin.

Ancak büyük masraflar harcanarak yapılan kitap fuarlarında yaşanılan, görülen gerçekler bambaşka mecrada seyretmektedir.

Çünkü kitap fuarları her geçen gün kitap müzelerine dönüşüyor.

Birincisi, kitap fuarlarına getirilen öğrenciler sanki fuara kitap almaya, onları incelemeye, kitaplarla ilgili bilgi almaya, yazarlarla tanışmaya değilde bir müzeye yapılan ziyaret gibi kitap stantlarındaki kitaplara müzelerdeki tarihi eserlere bakar gibi bakıp geçiyorlar. Bazıları kitap almayı çok istiyor ama cebinde kendisine yiyecek alması için verilen harçlıktan başka parası yok.

Bunun sebebi Tabiki öğrenciler değildir. Bunun bu şekilde olmasının sebebi okumanın önemini yeterince kavramamış olan veliler ve bu konuda öğrencileri bilgilendirmeyen öğretmenlerdir.

 İkincisi ise, her geçen gün kitap basımın ücretlerinin artması, bunun sonucu da kitapların pahalaşmasıdır.

 Zaten kitap okumayı sevmeyen bir toplumuz ve fuara gelenlerin çoğunluğunun da dar gelirli olması sebebiyle kitap alıp okumuyoruz.

Fuarlarda yaşanılan bir başka önemli hususta; kitap fuarlarını düzenleyen belediyeler, büyük miktarlarda para ödeyerek kendi siyası görüşlerine yakın yazarları ve ulusal çapta tanınan birkaç yazarı kitap fuarına getirirler hatırı sayılır ücret öderler. Diğer yandan kendi çapında kitaplarını okuyucusuyla buluşturmaya çalışan çok sayıdaki yazarları da davet ederler. Bu yazarlar da tıpkı pazar satıcıları gibi kitaplarını satma gayretinde bulunurlar.

 Büyük çoğunluğu kitaplarının basımı için ödedikleri parayı zar zor ödeyerek kitabının basımını gerçekleştiren yazarlar, belediyeler tarafından büyük yayınevleriyle, en fazla yarım saat içerisinde bir konuşma yapması için büyük meblağlar ödeyerek getirdikleri yazarlarla bir yarış içerisine sokulmaktadırlar.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” atasözünde olduğu gibi yazarlar, fuara katılsa üç beş kitap ya satabilir ya da gün boyu stantta bekler bir kitap satmadan evine dönerler. Katılsa bir türlü katılmasa o da ayrı bir sıkıntı.

Oysa belediyeler muhteşem dörtlünün ana unsuru olan ve fuarda kendilerine sadece yer verilen yazarların da kitaplarından satın alarak, hem yazarlara bir maddi destek sağlamış olurlar, hemde satın aldıkları kitapları belediye ait kütüphanelere, ilçe kütüphanelerine ve okul kütüphanelerine bağışlayarak kitapların daha çok okuyucularla buluşmasına, yazarların da daha fazla kitap yazmalarına katkı sağlarlar.

 

Böylece belediyelerde yapmış oldukları bu güzel hizmeti taçlandırmış olurlar.

 

Cengiz Ceylan

Eğitimci Yazar

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.