Akşam veya sabah haberleri izlerken birçoğumuz ülkenin farklı gündemlerini konuşuyoruz ama aslında sokağın gündemi o değil. İktidar bilerek değiştirdiği gibi muhalefet de bilmeyerek bu tuzağa düşüyor. Evde, okulda, çarşıda ve pazarda gerçek bir gündem var ki, o da hayat pahalılığı ….Ne unu satan, ne aracılık eden, ne ekmeği alan ne de ekmeği satan kimse hayatından memnun değil. Pandemi ile birlikte Türkiye’de sağlık altyapısının önemi ortaya çıkmıştı ama bir süredir Türkiye Şehir hastanelerini, devlet hastanelerini ve sağlıkçıları hiç konuşmuyor. Zira inadına eder gibi insanların bir bölümü aile hekiminden bile randevu almakta zorluk çekiyor. Randevu alan hastalar ise tedavi olamamaktan şikayetçi. Evet, hekimlerin ve sağlıkçıların ciddi sorunları var ve çözülmeli ama burada işi provoke eden derin yapıların ayakta ve direndiğini de düşünüyorum. Daha ne kadar böyle devam edecek, nerede ne nasıl düzelecek bilemiyoruz. Dövizin ve akaryakıtın bu kadar pahalı olduğu bir ülkede asgari ücreti 10 bin TL yapsanız kime yarar?
DEVLETTEKİ İSRAF ÖNLENMELİ!
İçinde bulunduğumuz hafta çevre haftası ve yapmacık kutlamalar yapıyoruz. Geri dönüşümün ve atıkların bertarafının önemine değiniyor herkes. Kimse israfın boyutlarından bahsetmiyor ama. Düz bir vatandaş olarak düşünürken bile yaşanan bazı gelişmeleri aklım almıyor. Devleti yönetenler bu işlere neden kafa yormazlar anlamış değilim. Konuştuğum herke bu işler yapılırken önce devlet içindeki isnafın önüne geçilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Hele ki devlet kurumlarındaki vatanını milletini seven, haram helal noktasında hassasiyetleri olan insanlar kamu kurum ve kuruluşlarında yaşanan israf ve savurganlıklardan en az bizim kadar rahatsızlar ama ellerinden bir şey gelmiyor. Buna bir de kamuda ve ihalelerde yaşanan adam kayırmalarını eklerseniz gerisini siz düşünün. Bugün, tüm hayat pahalılıklarına rağmen bu ülke kendi topraklarını eksin biçsin, kamudaki israfın önüne geçsin inanın üç sene de süper güç oluruz. Ama kimsenin devlet ve millet diye bir derdi yok. Herkes krizden nemalanmanın peşinde….Birisi et pahalı olsun da yurt dışından et getireyim der, diğeri saman olmasın da samana biz aracılık edelim, bir diğeri savaştaki ülkeden ayçiçek yağı, bir diğeri ise bulgur,. Nohut, pirinç ve mercimek getirmenin peşinde olursa özgünüm ama tablo da bugünkü gibi olur. Umarım önümüzdeki üç beş ay bugünkü yaşadıklarımızdan çok daha iyi olur…