crossorigin="anonymous"> google.com, pub-3332145558351436, DIRECT, f08c47fec0942fa0
Özgür Kaleözü
Köşe Yazarı
Özgür Kaleözü
 

19 Mayıs, Siyaset, Bilim ve Gelişmeye Bakış

Sevgili Gençler, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun! Bu özel gün, sadece bir kutlama vesilesi değil, aynı zamanda Atatürk'ün büyük vizyonunu ve inançlarını anma ve geleceğe dair umutlarımızı dile getirme fırsatıdır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, gençliğe her zaman büyük önem vermiştir. Onları, vatanın aydınlık geleceğini inşa edecek, bilimi ve teknolojiyi ilerleterek insanlığa katkıda bulunacak nesiller olarak görmüştür. Bugün ise, Atatürk'ün hayallerini gerçekleştirmek ve güçlü bir Türkiye inşa etme sorumluluğu sizlerin omuzlarında. Maalesef, itiraf etmeliyiz ki benim de dahil olduğum sizden önceki kuşaklar bu konuda çok başarılı olamadılar. Bu bayram, bize bu hedef için birlikte çalışmamız, dayanışma içinde olmamız ve cesaretle ilerlememiz gerektiğini hatırlatıyor. Ülkemize baktığımızda, Atatürk'ün ilkelerinden ve değerlerinden uzaklaştığımız bir süreçte olduğumuzu görüyoruz. Bu durum, ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişmesini de olumsuz etkilemektedir. Ancak, umutsuzluğa yer yok! Sizler, Atatürk'ün vizyonunu ve inançlarını yaşatacak, Türkiye'yi hak ettiği yere taşıyacak güce sahipsiniz. Yeter ki kendinize inanın, bilgiye ve bilime önem verin, cesaretle hayallerinizin peşinden gidin. Unutmayın, 19 Mayıs sadece bir bayram değil, bir milattır. Bu milattan ilham alarak, Atatürk'ün izinden giderek, Türkiye'yi bilim ve teknolojide öncü bir ülke haline getirmek için birlikte çalışalım. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun! Atatürk'ün hayallerini gerçekleştirmek için hep birlikte yola devam edelim! Bilim… Dünyayı değiştiren peri değneği Geçtiğimiz elli yıl boyunca teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmeler hayatlarımızı ve dünyaya dair anlayışımızı önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu benzeri görülmemiş ilerlemeler insanlık tarihine bilimin silinmez damgasını vurmuştur. Uzay araştırmalarındaki sıçramalardan tıp, dijital teknoloji ve çevre bilimindeki atılımlara kadar bu gelişmeler; bir zamanlar bilim kurgu gibi görünen birçok teknolojinin ve bu filmlerde bile hayal edilemeyen bir geleceğin yolunu açtı. Bu makale içerisinde insanlığın son yüzyılda elde ettiği en büyük başarılardan birisi olan Uluslararası uzay istasyonunu örnek vaka olarak inceleyip bu dönemde dünyada neler olduğunu resmetmeye çalışacağım. Elbette ki son elli yıllık dönemde ülkemizde neler yaşandığını da ortaya koyacağız ki fark ortaya çıksın. Uzay ve Dijital Sistemlerde En Büyük Devrim: Uluslararası Uzay İstasyonu Amerika Birleşik Devletleri (NASA), Rusya (Roscosmos), Japonya (JAXA), Kanada (CSA) ve Avrupa ülkeleri (ESA) uzay ajanslarının iş birliğinde 1998 yılında fırlatılan Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), uluslararası iş birliği ve uzay araştırmalarında muazzam bir başarıyı temsil etmektedir. İnşası için ihtiyaç duyulan teknolojiler uzay çalışmaları ile geliştirilmeye başlayan ISS, çeşitli disiplinlerde çok sayıda bilimsel deneye olanak sağlayarak, uzaydaki yaşamı ve uzun vadeli uzay yerleşiminin insan vücudu üzerindeki etkilerini anlamamıza önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), Dünya'nın alçak yörüngesinde dönen, uzay araştırmaları için kullanılan bir laboratuvardır. 1998 yılında inşasına başlanan ve 2011 yılında tamamlanan ISS, uzaydaki en büyük insan yapımı nesnedir ve 15 ülkeden oluşan bir uluslararası iş birliğinin ürünüdür. ISS, birbirine bağlanmış, yaşam alanı, laboratuvar ve destek birimlerini içeren çeşitli modüllerden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir.  ISS'de yürütülen bilimsel araştırmalar, uzay bilimi ve teknolojisi, insan fizyolojisi, malzeme bilimi, Dünya bilimi ve daha birçok alanda önemli bilgiler edinmemizi sağlamaktadır. Bu noktada, hemen hemen tüm bilimsel keşiflerde ve büyük ilerlemelerde gözden kaçırılan bir detayın altını yazımızın hemen başında çizelim. Uluslararası uzay istasyonunu tasarlamak, imal etmek, sorunsuzca yörüngeye yerleştirmek ve işletmek için pek çok farklı alanda daha önce yapılamamış teknik gelişmeleri başarmak zorunludur. İşte bu süreçlerde yer alan temel bilimlerin ve diğer bazı önemli mühendisliklerin bir listesi: Fizik: ISS’i yerden uzaya taşıyan tüm roket sistemi, içerisindeki yakıtlarla ilgili akışkan fiziği, yanma bilimi ve malzeme bilimi dahil olmak üzere her şey fizik kanunlarına uymalıydı. Ve temel bilimlerden olan fizik en büyük uzay görevinde yine en kaçınılmaz yardımcımız oldu. Kimya ve Malzeme Bilimi: ISS'nin yapısı ve bileşenleri için hafif, uzun ömürlü, ısıya ve darbeye dayanıklı malzemeler geliştirmek için kullanılmıştır. Bu alanda halen yeni moleküller, yeni alaşımlar kimya bilimi ve metalurji sayesinde tasarlanmaktadır. Güneş Paneli ve Akü Teknolojileri: ISS, fizik ve kimya bilimlerinin iç içe geçtiği güneş panelleri ve pillerin birleşiminden güç almaktadır. ISS güneş ışınlarını aldığında güneş ışığını elektriğe dönüştürmek için güneş panelleri kullanılırken, artan enerji daha sonra istasyon Dünya'nın gölgesindeyken kullanılmak üzere pillerde depolanmaktadır. Uzay şartlarında uzun süre verimli şekilde çalışacak güneş panelleri ve aküler üretilmesi de bu program sayesinde elde edilmiş olan bilimsel gelişmelerdir. ISS’de kullanılan güneş panelleri ve aküler, bugün dünyada trend olan elektrikli otomobil ve yeşil enerji akımlarını da kuvvetli şekilde desteklemiştir. Biyoloji ve Biyokimya: Mikroorganizmaların uzaydaki büyümesi ve davranışları üzerine deneyler yapmak başlı başına yeni bir alandı. Yerçekimsiz ortamda araştırma yapabilmek için yeni teknik, kimyasal bileşenler ve ekipmanlara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaç ise bu alana özelleşmiş uzmanların çalışmaları ile aşılabildi. Biyomedikal: Mikro yerçekiminin insan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek ve karşı önlemler geliştirmek için insan biyolojisi tüm yönleriyle incelenmiş ve uzun süren uzay görevlerinde astronotların sağlıklı kalmalarını destekleyecek ekipman ve teknikler geliştirilmiştir. Matematik: Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), sadece bilimsel bir mucize değil, aynı zamanda mühendislik ve matematiğin de bir harikasıdır. Bu devasa yapının tasarımı, inşaatı ve işletilmesi, matematiksel hesaplamalar ve modeller olmadan imkânsız olurdu. ISS'in her bir bileşeni, uzayın zorlu ortamına dayanacak şekilde titizlikle tasarlanmıştır. Bu tasarımlar, karmaşık matematiksel denklemler, simülasyonlar ve optimizasyon teknikleri kullanılarak geliştirilmiştir. Mühendisler, uzay istasyonunun ağırlığını, dayanıklılığını, aerodinamik özelliklerini ve yörüngesini hesaplamak için bu araçları kullanmışlardır. Kısacası, ISS'in başarısı, matematiğin her aşamadaki önemini göstermektedir. Bu mucizevi yapı, mühendislik ve matematiğin insanlığın en büyük hayallerini gerçeğe dönüştürme gücünün bir kanıtıdır. İşte matematiğin vaz geçilmez bileşen olduğu bazı mühendislik alanları; İletişim Elektroniği: Gelişmiş uzun mesafe iletişim sistemleri oluşturmak, ISS günlük operasyonlarının sorunsuz tamamlanması ve dünyaya raporlanması için zorunlu teknolojilerden birisidir. Minimum güç ile maksimum erişim alanı halen tüm iletişim teknolojilerinde bir numaralı hedeftir. Robotik sistemler: ISS'de montaj ve bakım görevlerinden, gelen uzak mekiklerinin istasyona bağlanmasına kadar pek çok farklı amaç ve boyutta kullanılan robotik kolların ve diğer robotik sistemlerin geliştirilmesi tıpta da kullanılan robotlara yol açmıştır. Bilgisayar Bilimi: Tüm ISS sistemlerini ve deneylerini kontrol eden yazılım ve algoritmaları geliştirmek için de hem bilgisayarların hem yazılımların yeni bir seviyeye geliştirilmesi gerekiyordu. Havacılık ve Uzay Mühendisliği: Astronotları ve kargoları ISS'ye ve ISS'den taşımak için kullanılan uzay aracını tasarlamak ve inşa etmek için klasik havacılık tekniklerinin ötesine geçmemiz gerekiyordu ve bilim insanları bu görevi de başarıyla tamamladı. Makine Mühendisliği: Yaşam destek sistemleri ve robotik kollar dahil olmak üzere ISS'nin mekanik sistemlerini tasarlamak ve inşa etmek için makine mühendisliğinin de zirveye ulaşması gerekiyordu. İnsanlığın yay ve oku keşfinden beri gelişmeye devam eden makine mühendisliği de üzerine düşeni yaparak zorlu uzay şartlarında sorunsuz çalışacak sistemleri tasarladı ve üretti. Elektrik / elektronik Mühendisliği: Enerji üretimi ve dağıtım sistemleri de dahil olmak üzere ISS'nin elektrik sistemlerini tasarlamak ve inşa etmek için, yani yeni ve düşük güç tüketen kontrol sistemlerinden ultra dayanıklı kablolama sistemlerine kadar pek çok yeniliği ortaya çıkarmak elektrik / elektronik mühendislerinin göreviydi. Bunlar ISS'de yer alan birçok bilimsel disiplinden sadece birkaçı. Temelde daha önceki yazılarımızda detaylarına baktığımız fizik, kimya, biyoloji, matematik ve astronomi gibi temel bilimlerde başarılı olmadan ISS ve benzeri yapıları geliştirmek imkansızdır. Bu noktadan bakıldığında ISS, gerçekten insan yaratıcılığının bir harikasıdır ve temel bilimler üzerine birlikte çalıştığımızda neler başarabileceğimizin elle tutulmasa bile teleskopla görülebilen bir kanıtıdır! ISS projesi, Soğuk Savaş sonrası iş birliğinin damgasını vurduğu bir dönem olan 1990'ların sonlarında başladı. Katılımcı ülkeler toplu olarak güçlü ekonomilere ve uzay araştırmalarında barışçıl iş birliğine bağlılıklara sahipti. Bu dönemde, ABD ve Rusya'nın Soğuk Savaş'tan uzayda ortak olarak çıkmasıyla birlikte, değişen siyasi ortamlara rağmen bilim ve teknolojiye önemli yatırımlar yapıldı. Yani ülkeler uluslararası iş birliğini rekabetin önüne çekmişti. Böylece hem teknolojide inanılmaz atılımlar çok daha kısa sürede sağlanıyor hem de politik gerilimlere harcanan enerji ülkelerin refahına yönlenebiliyordu. Araştırma geliştirme süreçlerinde elde edilen teknolojiler günlük yaşama kısa sürede adapte edilerek ev elektroniğinden ulaşıma pek çok alanda yeni ihracat ürünleri elde edilebiliyordu. Herkes Uzaya Giderken Biz Nasıl Geri Gidiyorduk? Dünya çok uluslu iş birlikleri ve bilime ayrılan devasa bütçelerle gelişme yolunda büyük adımlarla ilerlerken, Türkiye Atatürk’ün inşa ettiği değerler bütününü ve geleceğe dair ortak bakış açısını yıkmakla meşguldü. Elbette ki kuruluş ayarlarından uzaklaşan cumhuriyet, görevini yerine getirmekte zorlanıyor ve ülke giderek daha derinleşen krizlerle boğuşuyordu. Kısa politik tarihimizi özetlemek, algımızı yeniden ayarlamamıza yardım edebilir. 1970'ler: Siyasi İstikrarsızlık ve Ekonomik Zorluklar Türkiye'de 1970'li yıllara siyasi istikrarsızlık, ekonomik zorluklar ve askeri müdahaleler damgasını vuruyordu. On yılda sık sık hükümet değişiklikleri yaşandı, koalisyon çöktü ve farklı siyasi gruplar arasında şiddet giderek arttı. 1971 askeri muhtırası hükümetin istifasına yol açtı ve ekonomi politikaları hızlı nüfus artışına ve kentleşmeye ayak uydurmakta zorlandı. 1980'ler: Askeri Darbe ve Ekonomik Liberalleşme 1980 askeri darbesi, siyasi faaliyetlerin askıya alınması ve 1982'de yeni bir anayasa dahil olmak üzere önemli siyasi değişiklikleri beraberinde getirmişti. 1983'ten itibaren Turgut Özal'ın liderliğini yaptığı hükümet, devlet kontrolündeki bir ekonomiden uzaklaşarak ekonomik liberalleşme politikaları uygulamaya başladı. Özal ve ekibi ülkemizin ekonomik sistemini hamle hamle serbest piyasa odaklı bir ekonomiye dönüştürüyordu. Bu reformlar, kuralsızlaştırmayı, özelleştirmeyi ve ekonomik büyümeyi teşvik eden ama aynı zamanda eşitsizliği artıran yabancı yatırımı teşvik etmeyi de içeriyordu. Bu ise Özal zenginleri diye bilinen bir sermaye grubunu inşa etmişti. 1990'lar: Siyasi Türbülans ve Ekonomik Krizler 1990'lar en kısa şekilde siyasi parçalanma ve ekonomik krizlerle karakterize edilebilir. Türkiye bu yıllarda yüksek enflasyon, para birimindeki devalüasyon ve arka arkaya çeşitli mali krizlerle karşılaşmıştı. Koalisyon hükümetleri tutarlı ekonomik politikalar uygulamakta zorlanıyor, bu da sıklıkla siyasi istikrarsızlığa yol açıyordu. 1999 depremi ekonomik zorlukları daha da ağırlaştırdı ve bu on yıl, 2001'de ciddi bir mali krizle sona erdi. Ülkenin içinde olduğu ağır bunalımlar ve siyasi savrulmalar, akademi ve bilim dünyasını da çok dar alanlara sıkıştırmıştı. 2000'ler: Ekonomik İyileşme ve Siyasi Konsolidasyon 2000'lerin başlarında önemli ekonomik toparlanma ve siyasi konsolidasyon görüldü. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 2002 yılında iktidara gelerek, aslında daha önce tasarlanan ve uygulanmaya başlanan kapsamlı ekonomik reformlar ve altyapı yatırımlarını başlattı. Türkiye yüksek ekonomik büyüme oranları yaşadı, mali istikrar arttı ve yabancı yatırım arttı. Hükümet ayrıca Avrupa Birliği'ne katılım kriterlerine uyum sağlamak için reformlar da gerçekleştirdi, ancak AB üyeliği hala zordu. Çünkü Avrupa Birliği’nin özgürlükler, şeffaflık, ekonomik sistemin sürdürülebilirliği ve insan hakları ile ilgili talepleri sürekli iktidarda kalma hesapları yapan dönemin iktidarı için sorunlu taleplerdi ve karşılık görmüyordu. 2010'lar: Siyasi Gerilimler ve Ekonomik Yavaşlama 2010'lar hem siyasi gerginlikleri hem de ekonomik zorlukları beraberinde getirdi. On yılın başlarında ekonomik büyüme görülmeye devam etmişti ancak 2013'teki Gezi Parkı protestoları ve 2016'daki başarısız darbe girişimi gibi sorunlar nedeniyle siyasi gerilimler o tarihten bugüne kadar arttı. On yılın ikinci yarısında yüksek enflasyonla birlikte ekonomik bir yavaşlama ile birlikte paranın değer kaybetmesi ve işsizliğin artması sebebiyle yaşam seviyesi ciddi şekilde gerilerken mutsuzluk oranı giderek arttı. Siyasi merkezileşme ve demokratik kurumlara yönelik meydan okumalar da seçim kazanma ekseninde politikalar üreten iktidar sayesinde bu döneme damgasını vurmuştur. Bugün devam eden krizlerin tohumlarının da bu anlayışla atıldığını söylemek çok yanlış olmayacaktır. Ekonomik ve Siyasi İstikrar: Bilimsel Gelişmenin Temel Taşları Bilimsel gelişme, insanlığın ilerlemesi ve refahı için hayati önem taşır. Yeni bilgiler keşfetmek, yeni teknolojiler geliştirmek ve evreni daha iyi anlamak için bilimsel araştırmalara yatırım yapmak şarttır. Ancak bilimsel gelişmenin gerçekleşmesi için sadece merak ve araştırma yeteneği yeterli değildir. Güçlü bir bilimsel altyapı ve sürdürülebilir bir bilimsel ekosistem oluşturmak için ekonomik ve siyasi istikrar da kritik öneme sahiptir. Ekonomik ve siyasi istikrarın bilimsel gelişmeye katkıları Finansman ve Yatırım: İstikrarlı ekonomiler, bilimsel araştırmalara ve teknolojik yeniliklere tutarlı fon sağlayabilir. Sağlam maliye politikalarına sahip hükümetler, uzun vadeli araştırma projelerini destekleyebilir ve bilimsel büyümeyi teşvik eden altyapıya yatırım yapabilir. Yaşanan ekonomik krizin arkasındaki nepotizm, yolsuzluk ve israfı görmezden gelerek, makam arabalarını azaltarak tasarruf edebileceğini düşünen bir zihniyetin ise ülkede finansal istikrar sağlaması imkansızdır.  Yeteneklerin Ülkeye Çekilmesi: Siyasi istikrar ve elverişli bir ekonomik ortam, uluslararası bilim adamlarını ve araştırmacıları cezbetmektedir. İstikrarlı siyasi iklime sahip ülkeler, dünyanın dört bir yanından yeteneklerin ilgisini çeken, araştırma yapmak için güvenilir yerler olarak görülüyor. Maalesef, bugün ise ülkemizin pek çok değeri, yurt dışında garsonluk yaparak Türkiye'den daha iyi şartlarda yaşayabilmektedir.  İşbirliği Ortamı: İstikrarlı siyasi koşullar uluslararası işbirliğini kolaylaştırır. Bilimsel araştırma sıklıkla sınır ötesi işbirliğini gerektirir ve bu da siyasi açıdan istikrarlı ortamlarda daha uygulanabilirdir. Ki bugün ülkemizde bilim adamları kongrelere gitmek için vize almakta dahi zorlanmaktadır. Politika Desteği: Ekonomik istikrar, eğitim, fikri mülkiyet hakları ve araştırma hibeleri dahil olmak üzere bilim ve teknolojiyi destekleyen politikaların geliştirilmesine olanak tanır. Siyasi açıdan istikrarlı hükümetler bu politikaları zaman içinde uygulama ve sürdürme konusunda daha iyi bir konumdadır. Ancak, tüm kaynaklarını seçim kazanmaya ve iktidarda kalmaya odaklayan bir hükümetin özel sektöre ve argeye gereken desteği verebileceğini düşünmek çok kolay değildir.  Yenilik Ekosistemi: İstikrarlı bir siyasi ve ekonomik ortam, özel işletmelerin, eğitim kurumlarının ve devlet kurumlarının etkili bir şekilde işbirliği yapabileceği bir yenilik ekosistemini destekler. Bu ekosistem, bilimsel araştırmaların pratik teknolojilere ve çözümlere dönüştürülmesi için gereklidir. Tabii ki bu ekosistemin inşasında en önemli bileşen ticarileştirilebilir patent üretmeyi bilen ve buna göre arge programları işletebilen bir akademidir. Ülkemizde ise atandığı fakülte ile alan benzerliği dahi olmayan kişilerin dekan olarak atandığını biliyoruz maalesef.   Sonuç: Son 50 yıla bakıldığında, uzay araştırmaları, dijital teknoloji, astronomi, sağlık ve tıp ile çevre gibi alanlardaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin dünyamızı derinden etkilediği açıktır. Bu başarılar yalnızca evrene dair anlayışımızı geliştirmekle ve yaşam kalitemizi iyileştirmekle kalmadı, aynı zamanda gelecekteki yeniliklere de zemin hazırladı. Geleceğe baktığımızda ise, keşif ve yenilik ruhu, şüphesiz, bilimsel ilerlemeyi teşvik etmeye ve küresel zorluklara çözüm bulmaya kararlı hükümetler tarafından desteklenen insanlığı daha da büyük başarılara doğru yönlendirmeye devam edecektir. Ekonomik ve siyasi istikrar, bu hedefe ulaşmada kritik bir rol oynamaktadır. İstikrarlı bir ortamda, bilim adamları ve araştırmacılar özgürce çalışabilir, fikirlerini paylaşabilir ve sınırlar ötesinde iş birliği yapabilirler. Bu da yeniliğin ve keşfin önünü açarak insanlığın ilerlemesine ve refahına katkıda bulunur. Ülkemizin bu gelişme yarışındaki yeri alabilmesi ise gençlerin kendini özgür, konforlu ve bilimle barışık hissettiği bir Türkiye ile mümkündür. Bunun gerçekleşmesi için ise seçim kazanmak eksenli değil, ülkeyi geleceğe taşıma vizyonu ile hareket eden siyasi liderlere ihtiyacımız var. Mevcut siyasi iklimde gençlerin ihtiyaçlarını anlayabilecek bir lider kadrodan bahsetmek en kibar deyimle komik olmayan bir şaka olacaktır. Gençlerin bu noktaya dikkat etmeleri ve siyasi tercihlerini yaparken kendileri ile aynı dili konuşabilen, gençleri birer tehdit değil ülkenin geleceği olarak gören, Türk gençliğinin dünya gençliği ile rekabet edebildiği bir Türkiye hedefine inanan kadrolara daha fazla destek vermesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü, ülkemizi kurtaracak olan kuvvet, soğuk savaş döneminden kalma yaklaşımlar değil, gençlerimize güvenen bir milli ruh olacaktır. Haftaya yeni bir konu başlığında, (Türkiye’de gençliğin temel ihtiyaçları) buluşmak üzere, Selamlar ve sevgiler.
Ekleme Tarihi: 23 Mayıs 2024 - Perşembe

19 Mayıs, Siyaset, Bilim ve Gelişmeye Bakış

Sevgili Gençler,
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun! Bu özel gün, sadece bir kutlama vesilesi değil, aynı zamanda Atatürk'ün büyük vizyonunu ve inançlarını anma ve geleceğe dair umutlarımızı dile getirme fırsatıdır.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, gençliğe her zaman büyük önem vermiştir. Onları, vatanın aydınlık geleceğini inşa edecek, bilimi ve teknolojiyi ilerleterek insanlığa katkıda bulunacak nesiller olarak görmüştür.
Bugün ise, Atatürk'ün hayallerini gerçekleştirmek ve güçlü bir Türkiye inşa etme sorumluluğu sizlerin omuzlarında. Maalesef, itiraf etmeliyiz ki benim de dahil olduğum sizden önceki kuşaklar bu konuda çok başarılı olamadılar. Bu bayram, bize bu hedef için birlikte çalışmamız, dayanışma içinde olmamız ve cesaretle ilerlememiz gerektiğini hatırlatıyor.
Ülkemize baktığımızda, Atatürk'ün ilkelerinden ve değerlerinden uzaklaştığımız bir süreçte olduğumuzu görüyoruz. Bu durum, ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişmesini de olumsuz etkilemektedir.
Ancak, umutsuzluğa yer yok! Sizler, Atatürk'ün vizyonunu ve inançlarını yaşatacak, Türkiye'yi hak ettiği yere taşıyacak güce sahipsiniz. Yeter ki kendinize inanın, bilgiye ve bilime önem verin, cesaretle hayallerinizin peşinden gidin.
Unutmayın, 19 Mayıs sadece bir bayram değil, bir milattır. Bu milattan ilham alarak, Atatürk'ün izinden giderek, Türkiye'yi bilim ve teknolojide öncü bir ülke haline getirmek için birlikte çalışalım.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun! Atatürk'ün hayallerini gerçekleştirmek için hep birlikte yola devam edelim!

Bilim… Dünyayı değiştiren peri değneği
Geçtiğimiz elli yıl boyunca teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmeler hayatlarımızı ve dünyaya dair anlayışımızı önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu benzeri görülmemiş ilerlemeler insanlık tarihine bilimin silinmez damgasını vurmuştur. Uzay araştırmalarındaki sıçramalardan tıp, dijital teknoloji ve çevre bilimindeki atılımlara kadar bu gelişmeler; bir zamanlar bilim kurgu gibi görünen birçok teknolojinin ve bu filmlerde bile hayal edilemeyen bir geleceğin yolunu açtı. Bu makale içerisinde insanlığın son yüzyılda elde ettiği en büyük başarılardan birisi olan Uluslararası uzay istasyonunu örnek vaka olarak inceleyip bu dönemde dünyada neler olduğunu resmetmeye çalışacağım. Elbette ki son elli yıllık dönemde ülkemizde neler yaşandığını da ortaya koyacağız ki fark ortaya çıksın.
Uzay ve Dijital Sistemlerde En Büyük Devrim: Uluslararası Uzay İstasyonu
Amerika Birleşik Devletleri (NASA), Rusya (Roscosmos), Japonya (JAXA), Kanada (CSA) ve Avrupa ülkeleri (ESA) uzay ajanslarının iş birliğinde 1998 yılında fırlatılan Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), uluslararası iş birliği ve uzay araştırmalarında muazzam bir başarıyı temsil etmektedir. İnşası için ihtiyaç duyulan teknolojiler uzay çalışmaları ile geliştirilmeye başlayan ISS, çeşitli disiplinlerde çok sayıda bilimsel deneye olanak sağlayarak, uzaydaki yaşamı ve uzun vadeli uzay yerleşiminin insan vücudu üzerindeki etkilerini anlamamıza önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), Dünya'nın alçak yörüngesinde dönen, uzay araştırmaları için kullanılan bir laboratuvardır. 1998 yılında inşasına başlanan ve 2011 yılında tamamlanan ISS, uzaydaki en büyük insan yapımı nesnedir ve 15 ülkeden oluşan bir uluslararası iş birliğinin ürünüdür.
ISS, birbirine bağlanmış, yaşam alanı, laboratuvar ve destek birimlerini içeren çeşitli modüllerden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir.  ISS'de yürütülen bilimsel araştırmalar, uzay bilimi ve teknolojisi, insan fizyolojisi, malzeme bilimi, Dünya bilimi ve daha birçok alanda önemli bilgiler edinmemizi sağlamaktadır.
Bu noktada, hemen hemen tüm bilimsel keşiflerde ve büyük ilerlemelerde gözden kaçırılan bir detayın altını yazımızın hemen başında çizelim. Uluslararası uzay istasyonunu tasarlamak, imal etmek, sorunsuzca yörüngeye yerleştirmek ve işletmek için pek çok farklı alanda daha önce yapılamamış teknik gelişmeleri başarmak zorunludur. İşte bu süreçlerde yer alan temel bilimlerin ve diğer bazı önemli mühendisliklerin bir listesi:
Fizik: ISS’i yerden uzaya taşıyan tüm roket sistemi, içerisindeki yakıtlarla ilgili akışkan fiziği, yanma bilimi ve malzeme bilimi dahil olmak üzere her şey fizik kanunlarına uymalıydı. Ve temel bilimlerden olan fizik en büyük uzay görevinde yine en kaçınılmaz yardımcımız oldu.
Kimya ve Malzeme Bilimi: ISS'nin yapısı ve bileşenleri için hafif, uzun ömürlü, ısıya ve darbeye dayanıklı malzemeler geliştirmek için kullanılmıştır. Bu alanda halen yeni moleküller, yeni alaşımlar kimya bilimi ve metalurji sayesinde tasarlanmaktadır.
Güneş Paneli ve Akü Teknolojileri: ISS, fizik ve kimya bilimlerinin iç içe geçtiği güneş panelleri ve pillerin birleşiminden güç almaktadır. ISS güneş ışınlarını aldığında güneş ışığını elektriğe dönüştürmek için güneş panelleri kullanılırken, artan enerji daha sonra istasyon Dünya'nın gölgesindeyken kullanılmak üzere pillerde depolanmaktadır. Uzay şartlarında uzun süre verimli şekilde çalışacak güneş panelleri ve aküler üretilmesi de bu program sayesinde elde edilmiş olan bilimsel gelişmelerdir. ISS’de kullanılan güneş panelleri ve aküler, bugün dünyada trend olan elektrikli otomobil ve yeşil enerji akımlarını da kuvvetli şekilde desteklemiştir.

Biyoloji ve Biyokimya: Mikroorganizmaların uzaydaki büyümesi ve davranışları üzerine deneyler yapmak başlı başına yeni bir alandı. Yerçekimsiz ortamda araştırma yapabilmek için yeni teknik, kimyasal bileşenler ve ekipmanlara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaç ise bu alana özelleşmiş uzmanların çalışmaları ile aşılabildi.
Biyomedikal: Mikro yerçekiminin insan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek ve karşı önlemler geliştirmek için insan biyolojisi tüm yönleriyle incelenmiş ve uzun süren uzay görevlerinde astronotların sağlıklı kalmalarını destekleyecek ekipman ve teknikler geliştirilmiştir.
Matematik: Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS), sadece bilimsel bir mucize değil, aynı zamanda mühendislik ve matematiğin de bir harikasıdır. Bu devasa yapının tasarımı, inşaatı ve işletilmesi, matematiksel hesaplamalar ve modeller olmadan imkânsız olurdu.
ISS'in her bir bileşeni, uzayın zorlu ortamına dayanacak şekilde titizlikle tasarlanmıştır. Bu tasarımlar, karmaşık matematiksel denklemler, simülasyonlar ve optimizasyon teknikleri kullanılarak geliştirilmiştir. Mühendisler, uzay istasyonunun ağırlığını, dayanıklılığını, aerodinamik özelliklerini ve yörüngesini hesaplamak için bu araçları kullanmışlardır. Kısacası, ISS'in başarısı, matematiğin her aşamadaki önemini göstermektedir. Bu mucizevi yapı, mühendislik ve matematiğin insanlığın en büyük hayallerini gerçeğe dönüştürme gücünün bir kanıtıdır. İşte matematiğin vaz geçilmez bileşen olduğu bazı mühendislik alanları;
İletişim Elektroniği: Gelişmiş uzun mesafe iletişim sistemleri oluşturmak, ISS günlük operasyonlarının sorunsuz tamamlanması ve dünyaya raporlanması için zorunlu teknolojilerden birisidir. Minimum güç ile maksimum erişim alanı halen tüm iletişim teknolojilerinde bir numaralı hedeftir.
Robotik sistemler: ISS'de montaj ve bakım görevlerinden, gelen uzak mekiklerinin istasyona bağlanmasına kadar pek çok farklı amaç ve boyutta kullanılan robotik kolların ve diğer robotik sistemlerin geliştirilmesi tıpta da kullanılan robotlara yol açmıştır.
Bilgisayar Bilimi: Tüm ISS sistemlerini ve deneylerini kontrol eden yazılım ve algoritmaları geliştirmek için de hem bilgisayarların hem yazılımların yeni bir seviyeye geliştirilmesi gerekiyordu.
Havacılık ve Uzay Mühendisliği: Astronotları ve kargoları ISS'ye ve ISS'den taşımak için kullanılan uzay aracını tasarlamak ve inşa etmek için klasik havacılık tekniklerinin ötesine geçmemiz gerekiyordu ve bilim insanları bu görevi de başarıyla tamamladı.
Makine Mühendisliği: Yaşam destek sistemleri ve robotik kollar dahil olmak üzere ISS'nin mekanik sistemlerini tasarlamak ve inşa etmek için makine mühendisliğinin de zirveye ulaşması gerekiyordu. İnsanlığın yay ve oku keşfinden beri gelişmeye devam eden makine mühendisliği de üzerine düşeni yaparak zorlu uzay şartlarında sorunsuz çalışacak sistemleri tasarladı ve üretti.
Elektrik / elektronik Mühendisliği: Enerji üretimi ve dağıtım sistemleri de dahil olmak üzere ISS'nin elektrik sistemlerini tasarlamak ve inşa etmek için, yani yeni ve düşük güç tüketen kontrol sistemlerinden ultra dayanıklı kablolama sistemlerine kadar pek çok yeniliği ortaya çıkarmak elektrik / elektronik mühendislerinin göreviydi.
Bunlar ISS'de yer alan birçok bilimsel disiplinden sadece birkaçı. Temelde daha önceki yazılarımızda detaylarına baktığımız fizik, kimya, biyoloji, matematik ve astronomi gibi temel bilimlerde başarılı olmadan ISS ve benzeri yapıları geliştirmek imkansızdır. Bu noktadan bakıldığında ISS, gerçekten insan yaratıcılığının bir harikasıdır ve temel bilimler üzerine birlikte çalıştığımızda neler başarabileceğimizin elle tutulmasa bile teleskopla görülebilen bir kanıtıdır!
ISS projesi, Soğuk Savaş sonrası iş birliğinin damgasını vurduğu bir dönem olan 1990'ların sonlarında başladı. Katılımcı ülkeler toplu olarak güçlü ekonomilere ve uzay araştırmalarında barışçıl iş birliğine bağlılıklara sahipti. Bu dönemde, ABD ve Rusya'nın Soğuk Savaş'tan uzayda ortak olarak çıkmasıyla birlikte, değişen siyasi ortamlara rağmen bilim ve teknolojiye önemli yatırımlar yapıldı. Yani ülkeler uluslararası iş birliğini rekabetin önüne çekmişti. Böylece hem teknolojide inanılmaz atılımlar çok daha kısa sürede sağlanıyor hem de politik gerilimlere harcanan enerji ülkelerin refahına yönlenebiliyordu. Araştırma geliştirme süreçlerinde elde edilen teknolojiler günlük yaşama kısa sürede adapte edilerek ev elektroniğinden ulaşıma pek çok alanda yeni ihracat ürünleri elde edilebiliyordu.
Herkes Uzaya Giderken Biz Nasıl Geri Gidiyorduk?
Dünya çok uluslu iş birlikleri ve bilime ayrılan devasa bütçelerle gelişme yolunda büyük adımlarla ilerlerken, Türkiye Atatürk’ün inşa ettiği değerler bütününü ve geleceğe dair ortak bakış açısını yıkmakla meşguldü. Elbette ki kuruluş ayarlarından uzaklaşan cumhuriyet, görevini yerine getirmekte zorlanıyor ve ülke giderek daha derinleşen krizlerle boğuşuyordu. Kısa politik tarihimizi özetlemek, algımızı yeniden ayarlamamıza yardım edebilir.
1970'ler: Siyasi İstikrarsızlık ve Ekonomik Zorluklar
Türkiye'de 1970'li yıllara siyasi istikrarsızlık, ekonomik zorluklar ve askeri müdahaleler damgasını vuruyordu. On yılda sık sık hükümet değişiklikleri yaşandı, koalisyon çöktü ve farklı siyasi gruplar arasında şiddet giderek arttı. 1971 askeri muhtırası hükümetin istifasına yol açtı ve ekonomi politikaları hızlı nüfus artışına ve kentleşmeye ayak uydurmakta zorlandı.
1980'ler: Askeri Darbe ve Ekonomik Liberalleşme
1980 askeri darbesi, siyasi faaliyetlerin askıya alınması ve 1982'de yeni bir anayasa dahil olmak üzere önemli siyasi değişiklikleri beraberinde getirmişti. 1983'ten itibaren Turgut Özal'ın liderliğini yaptığı hükümet, devlet kontrolündeki bir ekonomiden uzaklaşarak ekonomik liberalleşme politikaları uygulamaya başladı. Özal ve ekibi ülkemizin ekonomik sistemini hamle hamle serbest piyasa odaklı bir ekonomiye dönüştürüyordu. Bu reformlar, kuralsızlaştırmayı, özelleştirmeyi ve ekonomik büyümeyi teşvik eden ama aynı zamanda eşitsizliği artıran yabancı yatırımı teşvik etmeyi de içeriyordu. Bu ise Özal zenginleri diye bilinen bir sermaye grubunu inşa etmişti.
1990'lar: Siyasi Türbülans ve Ekonomik Krizler
1990'lar en kısa şekilde siyasi parçalanma ve ekonomik krizlerle karakterize edilebilir. Türkiye bu yıllarda yüksek enflasyon, para birimindeki devalüasyon ve arka arkaya çeşitli mali krizlerle karşılaşmıştı. Koalisyon hükümetleri tutarlı ekonomik politikalar uygulamakta zorlanıyor, bu da sıklıkla siyasi istikrarsızlığa yol açıyordu. 1999 depremi ekonomik zorlukları daha da ağırlaştırdı ve bu on yıl, 2001'de ciddi bir mali krizle sona erdi. Ülkenin içinde olduğu ağır bunalımlar ve siyasi savrulmalar, akademi ve bilim dünyasını da çok dar alanlara sıkıştırmıştı.
2000'ler: Ekonomik İyileşme ve Siyasi Konsolidasyon
2000'lerin başlarında önemli ekonomik toparlanma ve siyasi konsolidasyon görüldü. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 2002 yılında iktidara gelerek, aslında daha önce tasarlanan ve uygulanmaya başlanan kapsamlı ekonomik reformlar ve altyapı yatırımlarını başlattı. Türkiye yüksek ekonomik büyüme oranları yaşadı, mali istikrar arttı ve yabancı yatırım arttı. Hükümet ayrıca Avrupa Birliği'ne katılım kriterlerine uyum sağlamak için reformlar da gerçekleştirdi, ancak AB üyeliği hala zordu. Çünkü Avrupa Birliği’nin özgürlükler, şeffaflık, ekonomik sistemin sürdürülebilirliği ve insan hakları ile ilgili talepleri sürekli iktidarda kalma hesapları yapan dönemin iktidarı için sorunlu taleplerdi ve karşılık görmüyordu.
2010'lar: Siyasi Gerilimler ve Ekonomik Yavaşlama
2010'lar hem siyasi gerginlikleri hem de ekonomik zorlukları beraberinde getirdi. On yılın başlarında ekonomik büyüme görülmeye devam etmişti ancak 2013'teki Gezi Parkı protestoları ve 2016'daki başarısız darbe girişimi gibi sorunlar nedeniyle siyasi gerilimler o tarihten bugüne kadar arttı. On yılın ikinci yarısında yüksek enflasyonla birlikte ekonomik bir yavaşlama ile birlikte paranın değer kaybetmesi ve işsizliğin artması sebebiyle yaşam seviyesi ciddi şekilde gerilerken mutsuzluk oranı giderek arttı. Siyasi merkezileşme ve demokratik kurumlara yönelik meydan okumalar da seçim kazanma ekseninde politikalar üreten iktidar sayesinde bu döneme damgasını vurmuştur. Bugün devam eden krizlerin tohumlarının da bu anlayışla atıldığını söylemek çok yanlış olmayacaktır.
Ekonomik ve Siyasi İstikrar: Bilimsel Gelişmenin Temel Taşları
Bilimsel gelişme, insanlığın ilerlemesi ve refahı için hayati önem taşır. Yeni bilgiler keşfetmek, yeni teknolojiler geliştirmek ve evreni daha iyi anlamak için bilimsel araştırmalara yatırım yapmak şarttır.
Ancak bilimsel gelişmenin gerçekleşmesi için sadece merak ve araştırma yeteneği yeterli değildir. Güçlü bir bilimsel altyapı ve sürdürülebilir bir bilimsel ekosistem oluşturmak için ekonomik ve siyasi istikrar da kritik öneme sahiptir.
Ekonomik ve siyasi istikrarın bilimsel gelişmeye katkıları
Finansman ve Yatırım: İstikrarlı ekonomiler, bilimsel araştırmalara ve teknolojik yeniliklere tutarlı fon sağlayabilir. Sağlam maliye politikalarına sahip hükümetler, uzun vadeli araştırma projelerini destekleyebilir ve bilimsel büyümeyi teşvik eden altyapıya yatırım yapabilir. Yaşanan ekonomik krizin arkasındaki nepotizm, yolsuzluk ve israfı görmezden gelerek, makam arabalarını azaltarak tasarruf edebileceğini düşünen bir zihniyetin ise ülkede finansal istikrar sağlaması imkansızdır. 
Yeteneklerin Ülkeye Çekilmesi: Siyasi istikrar ve elverişli bir ekonomik ortam, uluslararası bilim adamlarını ve araştırmacıları cezbetmektedir. İstikrarlı siyasi iklime sahip ülkeler, dünyanın dört bir yanından yeteneklerin ilgisini çeken, araştırma yapmak için güvenilir yerler olarak görülüyor. Maalesef, bugün ise ülkemizin pek çok değeri, yurt dışında garsonluk yaparak Türkiye'den daha iyi şartlarda yaşayabilmektedir. 
İşbirliği Ortamı: İstikrarlı siyasi koşullar uluslararası işbirliğini kolaylaştırır. Bilimsel araştırma sıklıkla sınır ötesi işbirliğini gerektirir ve bu da siyasi açıdan istikrarlı ortamlarda daha uygulanabilirdir. Ki bugün ülkemizde bilim adamları kongrelere gitmek için vize almakta dahi zorlanmaktadır.
Politika Desteği: Ekonomik istikrar, eğitim, fikri mülkiyet hakları ve araştırma hibeleri dahil olmak üzere bilim ve teknolojiyi destekleyen politikaların geliştirilmesine olanak tanır. Siyasi açıdan istikrarlı hükümetler bu politikaları zaman içinde uygulama ve sürdürme konusunda daha iyi bir konumdadır. Ancak, tüm kaynaklarını seçim kazanmaya ve iktidarda kalmaya odaklayan bir hükümetin özel sektöre ve argeye gereken desteği verebileceğini düşünmek çok kolay değildir. 
Yenilik Ekosistemi: İstikrarlı bir siyasi ve ekonomik ortam, özel işletmelerin, eğitim kurumlarının ve devlet kurumlarının etkili bir şekilde işbirliği yapabileceği bir yenilik ekosistemini destekler. Bu ekosistem, bilimsel araştırmaların pratik teknolojilere ve çözümlere dönüştürülmesi için gereklidir. Tabii ki bu ekosistemin inşasında en önemli bileşen ticarileştirilebilir patent üretmeyi bilen ve buna göre arge programları işletebilen bir akademidir. Ülkemizde ise atandığı fakülte ile alan benzerliği dahi olmayan kişilerin dekan olarak atandığını biliyoruz maalesef.  
Sonuç:
Son 50 yıla bakıldığında, uzay araştırmaları, dijital teknoloji, astronomi, sağlık ve tıp ile çevre gibi alanlardaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin dünyamızı derinden etkilediği açıktır. Bu başarılar yalnızca evrene dair anlayışımızı geliştirmekle ve yaşam kalitemizi iyileştirmekle kalmadı, aynı zamanda gelecekteki yeniliklere de zemin hazırladı.
Geleceğe baktığımızda ise, keşif ve yenilik ruhu, şüphesiz, bilimsel ilerlemeyi teşvik etmeye ve küresel zorluklara çözüm bulmaya kararlı hükümetler tarafından desteklenen insanlığı daha da büyük başarılara doğru yönlendirmeye devam edecektir.
Ekonomik ve siyasi istikrar, bu hedefe ulaşmada kritik bir rol oynamaktadır. İstikrarlı bir ortamda, bilim adamları ve araştırmacılar özgürce çalışabilir, fikirlerini paylaşabilir ve sınırlar ötesinde iş birliği yapabilirler. Bu da yeniliğin ve keşfin önünü açarak insanlığın ilerlemesine ve refahına katkıda bulunur. Ülkemizin bu gelişme yarışındaki yeri alabilmesi ise gençlerin kendini özgür, konforlu ve bilimle barışık hissettiği bir Türkiye ile mümkündür. Bunun gerçekleşmesi için ise seçim kazanmak eksenli değil, ülkeyi geleceğe taşıma vizyonu ile hareket eden siyasi liderlere ihtiyacımız var. Mevcut siyasi iklimde gençlerin ihtiyaçlarını anlayabilecek bir lider kadrodan bahsetmek en kibar deyimle komik olmayan bir şaka olacaktır. Gençlerin bu noktaya dikkat etmeleri ve siyasi tercihlerini yaparken kendileri ile aynı dili konuşabilen, gençleri birer tehdit değil ülkenin geleceği olarak gören, Türk gençliğinin dünya gençliği ile rekabet edebildiği bir Türkiye hedefine inanan kadrolara daha fazla destek vermesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü, ülkemizi kurtaracak olan kuvvet, soğuk savaş döneminden kalma yaklaşımlar değil, gençlerimize güvenen bir milli ruh olacaktır.
Haftaya yeni bir konu başlığında, (Türkiye’de gençliğin temel ihtiyaçları) buluşmak üzere,
Selamlar ve sevgiler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.