Nedense şükredemiyoruz bu aralar o yüzden şikayetçi olmuşlar ya bizden. Sahi ya niye bu kadar şükür süz olduk acaba biz?
Kızmayın gönül koymayın efendim bize, derdimiz bize hep şükretmemizin telkin edilmesi değil olamaz da zaten çünkü biz şükretmenin malımıza bereket yüreğimize insaniyet ve vücudumuza da sıhhat getireceğini ilk kelime-i şehadetimizle birlikte biliriz ve bundan asla imtina etmeyiz.
Peki öyle de niye takıldınız o zaman sizden daha fazla şükretmenizin istenmesine diyorsanız onu da şöyle izah edeyim dilim döndükçe;
Efendim biz inancımız gereğince sofraya otururken besmele çeker sofradan kalkınca da şükrederiz aynı sofranın etrafında oturan tüm kardeşlerimiz gibi.
Aynı sofrada oturduğumuz aynı ekmekten kırdığımız ve aynı tabaktaki aşa kaşık salladığımız için ne besmele çekmekten ne de şükretmekten dilimizi alıkoymaz yüreğimizi de sakınmayız.
Burada şükrederken en temel şartın aynı sofrada oturmak aynı ekmeği kırıp aynı tasa aynı boyutta kaşığı sallamak olduğunu dikkatlerinize arz ediyorum.
Yani bize şükrü telkin eden muhteremler bizimle aynı sofrada oturup aynı ekmekten kırıp aynı tasa aynı boyutta kaşıkları sallamadığı sürece onların buna hakkı bizim de buna hiç niyetimiz yok bunu böyle bilesiniz.
Bizi sorgulayacağınıza aynı sofralarda oturmadığımız aynı ekmekten kırmadığımız aynı tabaktan aynı kaşıklar ile kısmetleri almadığımız gün gibi aşikârken bizden bunu istemeye hakkınız var mı acaba onu sorgulayın derim ben.
Şöyle bir bakın bakalım bizim şükrümüz arttıkça sizin niye hep servetiniz artıyor? Sizin o hep servetinize servet kattığınız hayatta bizim neden hep dertlerimize her gün yenileri katılıyor acaba diye düşündünüz mi hiç? Biliyorum aklınıza bile gelmedi.
Yaşamlarımız yaşamlarınızın arka bahçesi bile değilken sizlerin başrolünü oynadığı hayatta birer figüranlara dönüşen bizlere bu tiyatroda düşen kelam elbette yüksek sesle tekrar edilecek şükür kelamları olacaktır elbette değil mi?
Gelin söyle yapalım bu sefer sizin hayatlarınızın figüranlığına şükreden bizlerin yerine bizim hayatlarımızın başrol oyuncusu olan sizler mi şükretseniz acaba, ne dersiniz?
Pazardan tane ile aldığı domatesi kuyrukta iki saat bekleyip birkaç lira ucuza aldığı ekmeğe katık eden bir millet mi şükretsin yoksa milletin adını dahi bilmediği bilse bile adını söylemeye dilinin bile dönmediği türlü nimetler ile sofralarını süsleyen sizler mi?
Ay sonunda kiramı nasıl öderim diye dertlenirken uzaklara dalıp, dalıp giden millet mi şükretsin yoksa mülklerimin kiralarına acaba ne kadar zam yapsam diye uykuları kaçan sizler mi?
Dolmuş parasından tasarruf etmek için birkaç durak ne de olsa yürüyeyim diye ayaklarına karasular inen millet mi milyonluk araçlarının olduğu garajına yeni birkaç milyonluk aracı nasıl eklerim diye kara, kara düşünen sizler mi?
Bankadan gelen anca asgarisi ödenebilen ekstrelerini utandığı için hanımından saklayan, evladının değil on yıl sonrasını on ay ay sonrasının hesabını yapamayan millet mi şükretsin yoksa kendine ayrı hanımına ayrı oğluna ve kızına ayrı hesaplar açtırıp orada milyonları biriktirirken ve daha yeni doğmuş evladının üniversitesi için yatırım yapan ve yaptığı bu yatırım için acaba daha fazla nasıl kâr elde ederim diye kafaya yoran sizler mi?
Bizim sıraya yazılıp yıllarca beklediğimiz hac ibadetimizi yerine getirmek arzusu ile yanıp tutuştuğumuz ve yanıp tutuşmak ile kaldığımız Mekke ve Medine’ye çoluk çocuk onlarca kez giderek buraları adeta su yoluna çeviren sizler mi?
İşte bu yüzdendir ki bizleri kula şükür telkin edip efendiye servet taktim eden bir düzenin yılmaz savunucuları haline getirdiğiniz için bence biz değil sizler şükredin olur mu?
Sinan KARAÇAY
Gazeteci Yazar