Bozkırın Kadim Milleti: Türklerin Tarihsel Kökleri
Bozkırın Kadim Milleti: Türklerin Tarihsel Kökleri
19 Mayıs 2022 tarihinde 12. Kocaeli Kitap Fuarında Selim Sırrı Paşa Salonunda Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamız oldukça önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiden satır başları:
19 Mayıs 2022 tarihinde 12. Kocaeli Kitap Fuarında Selim Sırrı Paşa Salonunda Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamız oldukça önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiden satır başları:
Türkler, tarihin en kadim milletlerinden, toplumlarından birisidir. Tüm tarih araştırmalarında olduğu gibi Türk Tarihi ile ilgili yapılacak araştırmalarda da metodolojiden ve bilimsel ilkelerden sapılmamalıdır. Biz mevcut kaynaklarla Türk Tarihi’ni M.Ö. 3000’li yıllara kadar götürebilmekteyiz. Yeni saha araştırmaları, yeni arkeolojik çalışmalarla, yeni bilgi ve belgelerin ortaya çıkmasıyla Türk Tarihi yeniden şekillenebilir, daha eski dönemlere gidilebilir, tıpkı Göbeklitepe’de olduğu gibi Göbeklitepe’nin tam olarak çözülmesiyle Anadolu ve Mezopotamya Tarihi’nin değişmesi gibi…
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamız söyleşisi sonrasında “İlk Türkler” adlı eserini bizler için imzalıyor
Türk Tarihi’ne ait ilk izler, M.Ö. 3000’li yıllarda Güney Sibirya’da Altay Dağları ile Köğmen Dağları’nın kesiştiği bölgede karşımıza çıkmaktadır. Eski Türklerin Tarihi’ne buradaki kaplumbağa kabukları, bambu ağaçları, kemikler üzerine yazılan yazılardan ulaşıyoruz. Daha sonra Çinliler, ipeğin üzerine Türkler ile ilgili kayıtlar alıyorlar. Sonrasında da kâğıdı keşfediyorlar ve kâğıdın üzerine yazmaya başlıyorlar günümüze kadar da bu şekilde geliyor. Bu noktada Türk Tarihi’nin en eski kaynakları Çinliler tarafından yazılan kayıtlardır. Tabi ki sadece Çinliler değil aynı zamanda Tibet, eski İran, Bizans, Latin ve hatta Ermeni kaynaklarında zor da olsa eski Türk Tarihi ile ilgili bilgiler bulmak mümkündür.
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamız ile söyleşi sonrasında bir hatıra fotoğrafı
Bazı Türk boyları halen bozkır kültürünü yaşatmaya devam etmektedir. Türkler, Çinlilerle etkileşime girmelerine rağmen milli benliklerini korumayı başarmışlardır. Bununla birlikte Çin baskısının etkisiyle Türklüklerini kaybeden Türk Boyları da vardır. Türkler her ne kadar çok uzun bir dönem bozkır kültürünü yaşatsalar da siyasi baskılar, salgın hastalıklar ve felaketler Türklerin yerleşik hayata geçiş sürecini hızlandırmıştır. Yerleşik hayata geçiş süreci Uygurlar döneminde başlamasına rağmen uzun bir evreye yayılmış, Orta Asya Türk Topluluklarının büyük bölümünün yerleşik hayata geçişi Timur döneminde olmuştur. Zorlu Orta Asya coğrafyası ve iklim şartları düşünüldüğünde yerleşik hayata geçiş bir tercih olmaktan ziyade bir zorunluluk olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hunlar zamanında bir kar fırtınası olmuş, nüfusun 7/10’si fırtınadan dolayı ölmüştür. Hun, Köktürk ve Uygur Devletleri’nin yıkılışında etkili olan temel faktörler iklim ve salgın hastalıklar gibi felaketlerdir. Bu tip felaketlerin bu kadar yaygın olarak görülmesinin en temel nedeni ise iklim ve coğrafyadır. Türk kültürü ile bozkır kültürü bütünleşmiş olup Türkler, bozkır kültürünü uzun bir dönem yaşatmıştır. Birçok zorluk karşısında Türkleri ayakta tutan temel faktör bozkır kültürü, göçebe yaşam tarzıdır. Türkler bu yaşam tarzı içerisinde atı evcilleştirdiler, madencilik yaptılar. Bu yolla insanlık tarihine ve medeniyetin gelişmesine önemli katkılar sağladılar.
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın eserlerinden bazıları
Türkler, yerleşik hayata geçtikten sonra medeniyet ve şehirciliğin gelişimine oldukça önemli katkılar sunmuşlardır. İpek Yolu, çok geniş bir alanda Çin’den başlayarak Avrupa’ya kadar uzanmasına rağmen bu güzergâh üzerinde şehircilik açısından en muhteşem şehirleri Türkler kurmuştur. Karahanlılar ile başlayan bu süreç Timur döneminde daha da hızlanmıştır. Orta Asya Türk şehirciliğinin en önemli örnekleri; Semerkand, Buhara, Hoten, Kaşgar’dır. Karahanlılar ve Timur Türk Devletleri, Orta Asya’da Türk şehirciliğinin en güzel örneklerini vermişlerdir.
İslamiyet öncesi dönemde Türk toplumunun güçlü bir toplumsal dinamiğe sahip olmasının en temel nedeni Türklerin boylar halinde yaşamalarıdır. Boylar başsız kaldıklarında kendi aralarında örgütlenerek yeni bir oluşum, devletleşme sürecine girerler. Türklerin, boylar halinde yaşamaları ve güçlü aile yapısının olması sosyo-kültürel özelliklerini devam ettirmelerinde ve milli kimliklerinin korumasında etkili olmuştur. Boy, Türk kültüründe sosyal dayanışmanın ve işbirliğinin en güzel örneğidir. Günümüzde de Türk kültürünün devam ettirilebilmesi, milli kimliğin korunabilmesi için güçlü Türk aile yapısı nesilden nesle aktarılmalı ve korunmalıdır. Türkler boylar halinde yaşamalarından dolayı tarih boyunca farklı bölgelere göç etmelerine rağmen milli kimliklerini korumayı başarmışlardır. Göç etmelerinin temel nedeniyse salgın hastalıklar ve Çin baskısıdır. Türk göç hareketleri içerisinde Oğuz Boyları’nın, Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’ya yerleşmeleri bir finaldir, sonuçtur.
Türklerin tarihin en eski milletlerinden biri olması, farklı zaman dilimlerinde farklı coğrafyalarda hüküm sürmeleri nedeniyle Türk Tarihi zaman (çağ) ve mekâna (coğrafya) ayrılarak incelenebilir fakat Türk Tarihi’nin birbirinden ayrılması, birbirinden ayrı ele alınması doğru bir yaklaşım değildir. Selçuklu Devleti, Oğuz Yabgu Devleti’nin devamı niteliğindedir. Selçuk Bey’in oğulları olan ilk Selçuklu Beyleri Musa Yabgu, Arslan Yabgu, Mikail Yabgu, Yusuf Yabgu’dur. Dikkat edilecek olursa ilk Selçuklu Beyleri tıpkı Batı Köktürkler gibi “Yabgu” unvanını kullanmışlardır. Çünkü Selçuklular devlet teşkilatı ve yönetim özellikleri açısından Batı Köktürklerin devamı niteliğindedir. Farklı coğrafyalarda farklı dönemlerde birçok Türk devletleri kurulmuş olsa da Türk Tarihi bir bütündür, Türk devletleri ise birbirinin devamı niteliğindedir.
Türk Tarihi’ni bir coğrafyaya bir bölgeye sığdırmak doğru değildir. Türkler; tarihin farklı dönemlerinde Asya, Afrika ve Avrupa’ya kadar yayılmış ve yayıldıkları bölgelerde devletler kurmuşlardır. Bu nedenle yalnızca Anadolu’ya değil farklı bölgelere de “Türk Yurdu” anlamına gelen “Türkiye” adı verilmiştir. Bizans Tarihçileri Agathias ve Menandros, Orta Asya’yı “Türkiye” olarak tanımlamaktadır. Bizans İmparatoru ve Tarihçisi olan Konstantinos Porfirogennetos 900’lü yıllarda yaşamış olup eserlerinde Karadeniz’in kuzeyine yani Hazar Türklerinin egemenliği altında kalan bölgeyi “Doğu Türkiye”, Macaristan, Ukrayna tarafını ise “Batı Türkiye” olarak adlandırmaktadır. Sonradan Memluk Devleti döneminde Suriye, Filistin ve Mısır’ı kapsayan bölge de “Türkiye” olarak adlandırmaktadır.
Türk Devlet Geleneği, devlet teşkilatı ve yönetim özellikleri açısından Türk Model Devleti olan devlet Köktürkler’dir. Köktürkler, devlet teşkilatlanmasından askeri yapıya, askeri yapıdan sosyo-kültürel yapıya, sosyo-kültürel yapıdan kültürel yapıya ekonomik yapıya, ekonomik yapıdan hukuka kadar her alanda kendisinden sonra gelen Türk Devletleri’ne model olmuşlardır. Bu modelde hükümdar toplum üzerinde mutlak güç sahibi olsa da sosyal devlet anlayışı vardır. Kağanlık makamı, halk içindir. Kağan, halkının sosyo-ekonomik durumunu iyileştirmek, refah seviyesini arttırmak zorundadır. Tüm bu yönleri düşünüldüğünde Köktürkler diğer Türk Devletleri açısından bir modeldir. Gerek Uygurları gerek Karahanlıları, gerekse Selçuklu ve Osmanlıları anlamak için Köktürk Tarihi’nin anlaşılması gerekmektedir. Milli kimliğin yeni nesillere aktarılması ancak tarih bilincinin olmasına bağlıdır. Türk gençliği, geçmişine, kimliğine, kültürüne sahip çıkmalıdır.
Bizlerle paylaştığı bilgilerden dolayı Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamıza teşekkür ederiz.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.